Tarih kendiliğinden değişmezdi. Değiştirmek için sorumluluk lazımdı. En başta da bize lazım olan; inanç ve soylu bir direnişti.
28 Şubat süreciydi. İkna odalarıyla umutlar çalınıyor, direnenler zulüm görüyor; direnmeyenler uzaktan seyrediyordu. Direnenler bedel ödese de değerlerinden vazgeçmiyor, doğuştan elde ettikleri hakları savunuyor, özgürlük ateşiyle yanan yüreklerini vesayetçilere karşı siper ediyorlardı.
İkna odalarından hemen sonra imha süreçleri başlıyordu. Hayaller, geleceğe dair planlar tek tek çalınıyordu. Kamusal alan yalanıyla, dinini vecibelerini yerine getirmek isteyen insanlar evlerine hapsediliyordu. Esarete “Hayır” diyen onur ve vicdan sahipleri, adaletin sembolleri ise alanları boş bırakmıyor, her türlü kötü muameleye karşın sesini yükseltiyordu.