Kudüs’te direniş sürüyor. Onurlu ve izzetli direniş siyonizm ve emperyalizme karşı dünyaya yayılırken, Türkiye’nin duruşu, tavrı ve stratejik hamleleri tüm dünya halkları tarafından takdirle karşılanıyor. Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın olağanüstü bir şekilde yürüttüğü Kudüs için diplomasi trafiği sürerken, İsrail çocukları hedef almaya devam ediyor.
İsrail, Kudüs direnişinin sembolü olan Fevzi el-Cuneydi'den sonra daha önce cesur tavrı nedeniyle İstanbul'da "Hanzala Cesaret Ödülünü"ne layık görülen 16 yaşındaki Ahed et-Temimi'yi gözaltına aldı. "İsrail askerine kafa tutan Filistinli kız" olarak dünya gündemine gelen Ahed, Başbakan olduğu dönemde Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'la da buluşmuştu. Dünya onu ayakta alkışlamış, küçük yüreğiyle büyük yüreklerin onuru haline gelmişti. Onursuzluğu bir meziyet olarak gören İsrail şimdi de onu alıkoyuyor.
Filistinli yetkililer ile görüştüm. Daha da vahim bir gerçek ile karşılaştım. İsrail hapishanelerindeki Filistinli sayısı hergün artıyor. İsrail hapishanelerinde 8 bine yakın Filistinliyi esir tutuyor. Üstelik bunu 22 cezaevinde yapıyor ve özel olarak yaptırdıkları bu cezaevlerinde sadece hukuksuz bir şekilde Filistinliler tutuluyor.
Cezaevlerinde 60’a yakın kadın var. Yaklaşık 400 çocukta bu cezaevlerinde İsrail tarafından alıkonulmuş durumda. Çocukların 16’sı ise kız çocuğu. Cezaevlerinde tutulanların sağlık sorunları var. Tedavileri engelleniyor. İlaç dahi verilmiyor. Filistinlilere cezaevinde İsrail’i ve yasalarını kabul ettirmeye yönelik işkenceler ise sistematik bir şekilde devam ediyor. Keyfi bir şekilde cezaevlerinde tutulanlar aileleriyle bazen avukatlarıyla bile görüştürülmüyor. Gözaltına alındıktan sonra kendilerinden haber alınamayan da çok sayıda Filistinli var.
Sadece geçen yıl gözaltına alınan çocuk sayısı ise yaklaşık iki bin. Gözaltına alınan çocuklara işgal askerleri, şiddet uyguluyor, aç-susuz bırakılıyor, sözlü ve fiili şiddet uygulanıyor, baskı yoluyla ifade vermeye ve itirafa zorlamaya çalışıyor. İnsan hakları kısacası hiçe sayılıyor.
İnsan onurunu hiçe sayan, evrensel hukuku tanımayan İsrail’e ise destek ABD’den geliyor. Etnik ve ırksal azınlık gruplarına mensup kişiler, göçmenler, çocuklar, yoksul kesim ve mahkûmların ABD’deki durumu da İsrail’den farklı değil. Söz konusu grupların hepsinin hakları, hukukları ABD eliyle çalınmakta, istismar edilmekte ve mağduriyet üretilmektedir. Şöyle bir gerçek daha var ki; Amerika Birleşik Devletleri cezaevlerinde tuttuğu yaklaşık 2,37 milyon kişi ile dünyanın en kalabalık mahkûm nüfusunu oluşturmuştur. Adalet sisteminde var olan ırkçılık Amerikan adalet sisteminin her alanında kendini göstermektedir. Hukuksuz bir şekilde hapse atılan siyahi erkeklerin oranı hapse atılan beyaz erkeklerin oranından 6 kat daha fazladır. Bu rakamlar insan hakları raporlarında da yerini almıştır. Gözaltı süreçleri de ABD’de adaletsizdir. İnsan hakları gibi yaşam hakkı da hiçe sayılmaktadır. ABD Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre gözaltına alınma sırasında polis tarafından öldürülen vatandaşların sayısı yıllık sadece 35-50 bandında seyretmektedir. ABD’de hücre hapsine yönelik tartışmalar devam etse de halen yaklaşık 100.000 mahkûm hücre hapsinde tutulmaktadır. Öte yandan Amerika’daki cezaevi çalışanları, akıl sağlığı yerinde olmayan mahkûmlara karşı aşırı ve gereksiz, hatta kötü niyetli güç kullanmaktadır. İsrail tarafından gözaltına alınan down sendromlu Muhammed et-Tavil görüntülerini unutmuş değiliz. Benzer vakalar ABD’de de sıklıkla yaşanmaktadır. Özetle İsrail ve ABD hukuksuzlukta bir biriyle yarışırken, ihlalleriyle de gündemden düşmeyecek gibiler.