Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman 'ılımlı İslam'a döneceklerini açıklamasına en net cevap Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dan geldi: "İslam'ın ılımlısı, ılımsızı olmaz. İslam tektir."
Aynen öyledir. Ilımlı İslam kavramının ilmî ve fikrî sayılabilecek hiçbir tarafı yoktur. Zulmü, zorbalığı, haksızlığı ve eşitsizliği yeryüzüne hakim kılmaya çalışan küresel şebekenin bir dayatması, oyunudur. Amaçları kavram kargaşası meydana getirip, dünya üzerindeki kirli amaçlarına ulaşmaktır.
Altını çizerek belirtmeliyim ki; Ilımlı İslam baştan aşağı seküler bir projedir. İşgallerin önünü açmak, sömürü sistemini sürdürmek için İslam’a alternatif olarak üretilmek istenen paralel bir din dayatmasıdır. Kökleri derindir, emperyalizmin İslam’ı çeşitli formlara sokma çabasıdır.
11 Eylül olayından sonra yoğunluk kazanan, “Ilımlı İslam Projesi” 1989 yılında Rand Corporation adlı kuruluş tarafından hazırlanan raporda, “Amerikan çıkarlarına en iyi hizmet modeli..” olarak tanımlanmış, Pentagon’a sunulmuştur. Raporu hazırlayanların içerisinde CIA elamanları vardı, raporda, ılımlılar, uzlaşmacılar ile ihtiyatlı ve gayri resmi temaslar kurulması öneriliyordu. Öyle de olmuştu. Türkiye ayağında temas kurdukları yapı Fetullahçı Terör Örgütü'ydü. Raporda, Amerika’nın İslam’ı kontrol altına alması için sunulan öneriler arasında “Önce ılımlı İslam’ı desteklenmesi. Bu kapsamda; özellikle mali destek sağlanması, liderlik modeli oluşturulması ve bu modele uygun liderler belirlenmesi. İslam’da devlet ve dinin ayrı tutulabileceğini (lâiklik) bunun inanca zarar vermeyeceği aksine onu güçlendireceği fikrini desteklenmesi..” şeklindeki bir maddeye de açık açık yer veriliyordu. Bu madde de Fetullahçı Terör Örgütü’nün yıllarca kimler tarafından desteklendiğini, nasıl bir model oluşturduklarını ortaya koyuyordu. Hatta RAND Raporu’nda Fetullahçı Terör Örgütü elebaşısı Gülen’den övgü ile söz ediliyor, desteklenmesi gerektiği açıkça ifade ediliyordu.
Tam burada Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından FETÖ’nün din istismarına ilişkin hazırladığı raporu hatırlayalım. Raporda, “FETÖ/batılı kamuoyunun ilgi ve desteğini sağlamak, medeniyetler çatışması tezine karşı duyarlılık üretme adına ‘Dinlerarası diyalog’ ve ‘ılımlı İslam’ diyerek şaibeli girişimler başlatmış, pek çok sırlı ve gizemli ilişkiyle uluslararası dünyada Müslümanların aleyhine oluşturulan karanlık projelerin bir parçası olmaktan çekinmemiştir” ifadesine yer veriliyor, RAND Raporu sonrasında FETÖ’nün nasıl CIA’nin hizmetine girdiğini özetliyordu.
Yine Diyanet raporunda, II. Vatikan Konsili’nde alınan kararlara dayanan Dinlerarası Diyalog projesiyle Gülen’in, ulusal ve uluslararası birçok etkinlik düzenleyerek, bir taraftan bağlarını Hıristiyan kültürüne yaklaştırırken diğer taraftan örgütün Batı dünyası tarafından akredite edilmesini sağladığı belirtiliyordu. Akredite sonrasında ise hepimizin malumu örgüt Pensilvanya’da üs kurdu, birçok batılı ülke kapılarını açtı, mali destek hiç esirgenmedi. Anlaşılan Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman da aynı metotları kullanarak Pensilvaya’da üs kurmak istiyor, batılı ülkelere biat ederek tahtını sağlamlaştırmayı hedefliyor. Yozlaşmayı, yozlaştırmayı, bozulmayı ve bozmayı halkın önüne bir model olarak sunuyor, küresel emperyalizm tarafından koruma altına alınmak istiyor. Ümmet tarihe tutunup ayağa kalkmak isterken, emperyal projelere alet olmanın en büyük zararının kendisine olacağından habersiz; dirilişe destek vermek yerine, direnişi kırmaya çalışıyor.