ABD ile yaşanan “Papaz krizi”, Andrew
Brunson’un apar topar tahliyesi ve yurtdışı yasağının da
kaldırılmasıyla aşılmış gibi görünüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha iki ay önce Brunson konusunda ABD
Başkanı Trump’a “Bu can, bu bedende olduğu sürece o
teröristi alamazsın” diye seslenmişti. Buna rağmen,
rahibin Türkiye’den bu kadar hızlı çıkarılıp Beyaz Saray’da arz-ı
endam etmesi üzerine, AKP’liler ve yandaş medyada bir telaş
başladı.
Trump’ın “pazarlık da yapmadık, fidye de ödemedik”
sözüne rağmen, yandaş gazeteciler Brunson’un gönderilmesine
“karşılık” bulmak için yarışa girdiler.
Yandaşlardan en “yaratıcı” olanlardan biri,
Brunson’un salıverilmesinin ardından “Hakan Atilla her an
Türkiye’ye gönderilebilir” diye yazdı.
Peki işin gerçeği ne? Bu sorunun yanıtı, ABD hukuk sisteminde
var;
ABD’de karara bağlanmış bir dava temyize giderse o davanın sanığı
otomatik olarak iade kapsamından çıkıyor.
Hakan Atilla davasında, bir değil iki temyiz başvurusu var.
Atilla, avukatları aracılığıyla üst mahkemeye resmen başvurmuş
durumda. (Atilla, duruşmalar boyunca hep masum olduğunu söyledi.
Şimdi de bunu kanıtlamak için ABD yargısından masum olduğuna
ilişkin bir karar çıkarmayı sonuna kadar zorlamasını beklemek
mümkün.)
New York Güney Bölge Federal Savcılığı da Hakim Richard Berman’ın
Atilla’ya verdiği 32 ay cezanın “az olduğuna”
kanaat getirip hapis cezasının artırılması için resmen temyize
gitti.
Dolayısıyla, Hakan Atilla’nın “her an uçağa
bindirilmesi” için öncelikle temyiz başvurusunu çekmesi
gerekiyor. Üst mahkemeye Atilla adına yapılan başvuru hâlâ
duruyor…
Sadece Atilla’nın başvurusunu çekmesi de yetmiyor… Savcılığın da
ayrıca temyizden vazgeçmesi lazım. (“Trump yönetimi
isterse, savcılık temyizden vazgeçer” diyenler olacaktır.
Ancak Amerikan yargısının...