Dünya bizim coğrafyamıza odaklanmış durumda…
Geçen hafta yapılan üç önemli toplantıda, açıkça konuşulan konu
Suriye ve İran, “ismi açıkça zikredilmeden”
tartışılan ülke ise Türkiye ülke oldu.
– İlk toplantı, ABD’nin girişimiyle düzenlenen, İsrail’in ise adeta
“onur konuğu” yapıldığı Varşova Zirvesi oldu.
ABD’nin -ve elbette İsrail’in- bu toplantıdan amacı, Suriye’de
sıcak çatışmadan, siyasi sürece yol alınılan bugünlerde,
“İran kartını” açmaktı.
Toplantıda ABD’yi Başkan Yardımcısı Mike Pence temsil etti. Trump
ailesinden ise damat Kushner başroldeydi.
Toplantıda Trump yönetimi İran’a karşı bir yandan Arapları, diğer
yandan ise Avrupalıları yanına çekmeye çalıştı. Varşova’da,
“İran’a karşı Arap cephesi” işi tamamlandı. Arap
ülkeleri, İsrail Başbakanı Netanyahu ile aynı masa etrafına oturup,
birlikte İran’a -hadi savaşmak demeyelim- mücadele planları yapmaya
başladılar bile.
Avrupa cephesinde ise pek umduğunu bulamadı Trump yönetimi;
Varşova’da üst düzeyde temsil edilenler, AB içinde son dönemde
aykırı çıkışlarıyla dikkat çeken ülkeler oldu. AB’nin Fransa,
Almanya gibi asıl unsurları, hatta AB Komisyonu’nun kendisi ise
Varşova toplantısında olabildiğince “görünmez”
kıldılar kendilerini.
Varşova’da hiç olmayan ülke ise Türkiye idi.
Daha da ötesi, Varşova’da Trump’ın ekibinin İran’a karşı
“cepheyi” oluşturmaya çalıştığı saatlerde,
Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran lideri Ruhani ile aynı
karede poz veriyordu.
★★★
– Varşova Zirvesi’yle aynı dönemde gerçekleşen, Soçi’deki
Türk-Rus-İran buluşması, Trump’ın kurmaya çalıştığı “İran
karşıtı cephede” Ankara’nın nerede duracağını açıkça
ortaya koydu.
Peki Ankara, kaygan Orta Doğu zemininde ABD’ye karşı yaptığı bu
güçlü hamleye karşılık, Soçi’de istediğini alabildi mi?
Tartışılır…
Soçi’de Suriye’nin masaya yatırıldığı zirve toplantısından
Türkiye’nin en büyük beklentisi ABD askerlerinin çekilmesinin
ardından Fırat’ın doğusunda kurulacak tampon bölgenin “Türk
askerinin kontrolünde olması” için Tahran ve Moskova’nın
desteğini almaktı. Bu olmadı. Aksine, daha önce Putin’in
“Adana Mutabakatı”nı gündeme getirerek, Ankara’ya
“Şam’daki Esad yönetimi ile barışın, iş birliğine
geçin” tavsiyesine, İran da katıldı.
Hem Putin’in, hem de Ruhani’nin zirve sonunda sürekli
tekrarladıkları “Adana Mutabakatı” ısrarının
altındaki diplomatik mesaj açık; “Suriye topraklarının tümü
Esad yönetimi tarafından kontrol edilsin, Esad, topraklarından
Türkiye’ye yönelik terör saldırılarına engel olsun.”
Bu mesajla İran ve Rusya, değil Fırat’ın doğusunda Türk
kontrolündeki bir tampon bölgeye yeşil ışık yakmak, halen
Türkiye’nin kontrolündeki Afrin ve Cerablus-Mare hattının da Esad’a
devredilmesi isteğini de dile getirmiş oldu.
Zirvede ayrıca Suriye’nin kuzeydoğusu, yani İdlib de görüşüldü.
Türkiye, Rusya’dan istediği “İdlib’e topyekun bir askeri
harekat yapılmayacak” güvencesini alamadı. Tek alabildiği,
kaçınılmaz görünen ve Türkiye sınırlarına yeniden yüz binlerce
sığınmacının yığılmasını sağlayacak bu operasyondan önce,
“biraz daha zaman kazanmak” oldu. Kazanılan bu
zamanda Türkiye’den beklenti, İdlib’de kümelenmiş cihatçı
teröristleri “bir şekilde” etkisiz hale getirmesi.
Ancak son altı aydır -üç ayda yaparım dediği halde- bunu
başaramayan AKP hükümetinin, kendisine tanınan bu yeni -ve kısa-
sürede bölgeyi cihatçılardan temizlemesi çok zor görünüyor.
Kısacası, Soçi Zirvesi’nde İran ve Rusya’nın, sıkışan AKP
hükümetini “katil” dediği Beşar Esad’a
“mahkum ettiğini” söylemek herhalde yanlış
olmaz.
★★★
– Haftanın üçüncü kritik toplantısı, ABD’yi yine Başkan
Yardımcısı Pence’in temsil ettiği, her yıl kritik stratejik dünya
meselelerinin masaya yatırıldığı Münih Konferansı idi. Münih’te
İran ve Suriye’nin yanı sıra, “adı pek
zikredilmeden” konuşulan konu Türkiye oldu.
Mesela:
Pence’in “NATO müttefikleri Doğu’dan silah alırken, ABD
buna seyirci kalamaz” sözü adrese teslim AKP hükümetine
yönelikti. Pence’in bu diplomatik cümlesinde
“doğu” derken Rusya’yı, “NATO
müttefiki” derken Türkiye’yi, “silah”
derken ise S-400’leri kastettiği “herkesin bildiği
sır” olarak kayıtlara geçti.
Münih Konferansı’nda “Türkiye odaklı tartışma”
sadece bununla da kalmadı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen ay Saray’da alay-ı vala
ile ağırladığı, birlikte Fazıl Say konserine gittiği Amerikalı
Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, baklayı ağzından çıkardı:
Graham, ABD’nin Avrupalı NATO ortaklarına, Fırat’ın doğusunda
kurulacak tampon bölge için “asker göndermeleri”
çağrısı yaptı. Bununla da kalmadı; Avrupalı askeri güç tarafından
kontrol edilecek olan bu tampon bölgenin amacının da PKK terör
örgütünün Suriye uzantısı olan PYD-YPG’nin, “Türk
Ordusu’nun saldırılarından korunması” olduğunu
açıklayıverdi.
AKP hükümeti hâlâ “tampon bölge Türk Ordusu kontrolünde
olmalı” ya da “Çekiç Güç benzeri yapıya izin
vermeyiz” demeye devam ederken, ABD Genelkurmay Başkanı
Dunford da Avrupalı muhataplarından “tampon bölge için
asker istedi” hafta boyunca yaptığı Avrupa
temaslarında.
★★★