Zeynep Gürcanlı Sözcü Gazetesi

Mehmetçik Katar’ı koruyacak Katar, Rumlarla işbirliği yapacak

Kıbrıs’ta müzakereler çöktü. Rumlar, Ada sadece “kendilerine aitmiş” gibi doğal-gaz arama çalışmalarına hız verdi. Peki Rumlar’ın, KKTC’yi yok sayarak, Türkiye’nin tüm...

17 Temmuz 2017 | 582 okunma

Kıbrıs’ta müzakereler çöktü. Rumlar, Ada sadece “kendilerine aitmiş” gibi doğal-gaz arama çalışmalarına hız verdi.
Peki Rumlar’ın, KKTC’yi yok sayarak, Türkiye’nin tüm uyarılarına rağmen yaptığı doğalgaz aramalarındaki işbirlikçilerinden biri kim biliyor musunuz?
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP hükümetinin “ne olursa olsun yanındayız” diyerek, tüm dünyaya kafa tuttuğu…
Başta Suudi Arabistan olmak üzere, AKP’nin geleneksel müttefiklerini uğruna karşısına aldığı Katar…
Katar, Nisan 2017 yılında sessiz sedasız Kıbrıs Rum Yönetimi’yle anlaşma imzaladı.
Anlaşma, Erdoğan’ın “kardeşim” dediği Katar Emiri’nin kontrolü altındaki Katar petrol şirketine, Exxon Mobil’le birlikte Kıbrıs Adası’nın güneyindeki 10. parselde doğalgaz arama lisansı veriyor. Katar petrol şirketi ile Exxon Mobil, önümüzdeki yıl içinde doğalgaz arama çalışmalarına başlayacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan daha geçen hafta İstanbul’da gerçekleştirilen uluslararası enerji kongresinde, Rumlarla Akdeniz’de gaz arama konusunda işbirliği yapan ülkeleri uyarmış, aynen şöyle demişti:
“Kimi enerji şirketlerinin Rum kesiminin atmakta olduğu sorumsuzca adımların bir parçası olmaları kesinlikle anlayışla karşılanamaz. Adaletin, hakkaniyetin ve uluslararası hukukun gereği, hidrokarbon kaynaklarının adadaki tüm taraflara ait olmasını gerektiriyor. Kıbrıs’taki gelişmelere taraf olan herkesten beklentimiz, bölgedeki yeni gerginliklere yol açabilecek adımlardan kaçınmalarıdır. Aksi takdirde sadece bölgede değil her alanda Türkiye gibi bir dostu kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabileceklerini hatırlatmak isterim.”
Uluslararası ilişkilerde Türkiye’nin en büyük derdi hep “çifte standart” oldu.
Avrupa Birliği’yle 50 yıllık üyelik sürecinde hep “çifte standarttan” şikayet ettik. Haklıydık da…
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP hükümeti, Batı ülkelerinin Müslümanlara karşı çifte standardını sürekli gündemde tuttu; haklıydı.
Bu kadar çifte standart mağduru bir ülkenin, kendi dış politikasında asla çifte standarda başvurmayacağını beklemek de elbette bizim hakkımız.
Şimdi soru şu:
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP hükümeti, tüm uyarılarına rağmen Katar’ın Rumlarla işbirliği yapmasına göz yumacak mı?
Türkiye’yi hiçe sayıp, Rumlarla işbirliğine giden Katar’ı, Katar Emiri’nin ailesini “korumak ve kollamak” için bu ülkeye Mehmetçik gönderilmeye devam edecek mi?

O korkunç gecenin üzerinden bir yıl geçti.
Hâlâ 15 Temmuz’da ne olduğunu tam anlayamadık.
Somut olan tek şey, 15 Temmuz’da şehit olan 250 vatandaş ve binlerce yaralı…
FETÖ’cülerin o gece gerçekleştirdikleri darbe teşebbüsündeki iki kilit isim, rehin alınan Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile bizzat hedef alınmasına rağmen darbeyi zamanında öngöremeyen MİT’in başndaki Hakan Fidan hiç konuşmadı. Meclis darbe komisyonuna gönderdikleri sadece birkaç sayfalık yazılı beyan ise vatandaşların kafasındaki hemen hiçbir soruyu yanıtlayamadı.
O meşum gecenin birinci yıldönümünde, devlet eliyle yapılan anmalar ise kafaları daha da karıştırdı.
Vatan/millet konulu hamasi nutukları…
O geceyi anmak için camilerden okunan selaları…
Devlet eliyle düzenlenen protokollü törenleri bir tarafa koyun.
Bakın, birinci yıldönümünde 15 Temmuz haftasından akılda kalanlar neler?
n AKP’li Yasin Aktay’ın tutuklama çıkışı: Aktay, OHAL ve KHK’larla işten atılan, tutuklanan yüz binlerce kişi konusunda “Darbe gerçekleşmiş olsaydı bugün bu tür şeyleri konuşabiliyor bile olamayacaktık. Zindanlara tıkılmış yüz binlerce insandan, yargı süreci çalışmadan insanların keyfi biçimde tutuklanıyor olmasından ve öldürülmesinden bahsediyor olacaktık” dedi.
Amerikan askerli 15 Temmuz afişleri: Cumhurbaşkanlığı logosuyla yayınlanan resmi 15 Temmuz yıldönümü afişlerinde, Türk askerleri “ağlarken”, vatandaş tarafından kendisine tepki gösterilip, yenilirken betimlendi. Üstelik o TSK üniforması içinde ağlayan askerin de, aslında Türk değil Amerikan askeri olduğu, fotoşopla Pulitzer ödüllü bir fotoğraftan Cumhurbaşkanlığı afişine “aktarıldığı” ortaya çıktı.
n Valilerin genelge yayınlayıp, “demokrasi nöbetine” katılımı zorunlu tutması: Adı üstünde “demokrasi nöbeti” ama valiler, hiç de demokratik olmayan bir tutumla genelge yayınladı, katılımı “gönüllü” olması gereken bir eyleme, tüm kamu çalışanlarının, hatta ailelerinin katılımını zorunlu kıldı.
n 15 Temmuz şehidinin oğlunun “sürekli bir şeyler isteyen gaziler” çıkışı: 15 Temmuz darbesinde babasını, meslektaşımız Mustafa Cambaz’ı şehit vermiş olan Alparslan Cambaz, sosyal medya hesabından “15 Temmuz gazilerine” yönelik devlet muamelesini yerden yere vurdu. Devletteki üst düzey bazı isimlerin bile “bıktık bu sürekli birşeyler isteyen gazilerden” dediğini aktaran Alparslan Cambaz, “Milletin ilgisinin, iyi niyetinin, parasının hunharca suiistimal edildiğini görmek içimizi parçalıyor” dedi. Cambaz, 15 Temmuz şehit ve gazileri ile güneydoğu şehit ve gazileri arasında yapılan ayrıma da isyan ederek, “Babamın fotoğraflarını diğerlerinkinden daha büyük gördükçe içim eziliyor. Doğuda şehit olup anılmayanların ailelerine karşı da hep mahcubum. Şehitleri “bir” görün. Hikâyelerini dinleyin, hepsi aynı kişi gibidir. Babam hiç ister miydi kendi fotoğrafı büyük, diğerleri küçük olsun?..” ifadesini kullandı.
n Kılıçdaroğlu’nun halka doğrudan hitabının engellenmesi: CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Akar’ın da hazır bulunduğu TBMM’deki 15 Temmuz özel oturumunda, Meclis kürsüsünden çok sert bir konuşma yaptı. Kılıçdaroğlu, zaman zaman Erdoğan ve Akar’ın yüzüne bakarak yaptığı konuşmada 15 Temmuz şehitlerine asıl haksızlığın, FETÖ eliyle gerçekleştirilen darbenin hâlâ aydınlatılmaması, FETÖ’yü darbe yapabilecek kadar kritik mevkilere yerleştirenlere, siyasi ayağa hiç dokunulmaması olduğunu söyledi. Ve Kılıçdaroğlu’nun bu konuşmasından hemen sonra TBMM’de geceyarısı halkla birlikte yapılacak törenin programı değiştirildi. İlk programda halka hitap edecekler arasında bulunan Kılıçdaroğlu, ani değişiklikle programdan çıkarıldı. Tabii Kılıçdaroğlu’nun tek başına programdan çıkarılması çok dikkat çekeceğinden, Bahçeli ve Yıldırım’ın konuşmaları da iptal edildi. Kılıçdaroğlu’nun, Meclis’te verdiği sert mesajları bir de doğrudan halka hitaben vermesinin, televizyonların da bunu canlı yayınlamasının önü kesildi.
n Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın OHAL ile işçi grevleri arasında kurduğu bağ: 15 Temmuz’da darbe oldu, AKP hükümeti 20 Temmuz’da OHAL ilan etti. Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir yılını tamamlamak üzere olan OHAL’in, TBMM’yi tamamen devre dışı bırakıp, kış lastiği düzenlemesini bile KHK’larla yapmaya başlayan hükümetin, OHAL’den yararlanarak gerçekleştirdiği bir başka icraati de açıkladı: Yatırımcılarla düzenlenen toplantıda “OHAL’i grev tehdidi olan yere müdahale için kullanıyoruz” dedi.
n Erdoğan’ın anma törenlerindeki üç kritik vurgusu: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Meclis oturumunun ardından İstanbul’da yaptığı “milli birlik” başlıklı konuşmasında, doğrudan ana muhalefet liderini, üstelik isim de vererek sert sözlerle eleştirmesi dikkat çekti. Erdoğan’ın konuşmasında dikkat çeken ikinci vurgu, 80 milyon nüfuslu Türkiye’den bahsederken “50 milyon” demesi oldu. 16 Nisan referandumu sonrasında AKP Genel Başkanı unvanını da alan Erdoğan’ın “50 milyon” vurgusu ile AKP’ye oy veren vatandaşları kast etmiş olabileceği yorumları yapıldı. Ancak AKP’nin bugüne kadar seçimlerde en çok aldığı oy yüzde 49. Bu da kaba bir hesapla 80 milyonun 40 milyonuna denk geliyor. Erdoğan, 2014 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de yüzde 51 oy almıştı. Bu oy oranı da yine “50 milyon” kişiye denk gelmiyor. Siyasi kulislerde, Erdoğan’ın “50 milyon” sözünün ya bir dil sürçmesi olduğu ya da 16 Nisan’da birlikte hareket eden AKP ile MHP’nin toplam oy oranına işaret ettiği konuşulmaya başlandı. Üçüncü vurgu ise Erdoğan’ın konuşmasında, FETÖ sanıklarının mahkemeye tek tip elbiseyle getirilmesinin söz konusu olabileceğini söylemesi ancak bundan bahsederken “Guantanamo” örneği vermesi idi. Guantanamo, 11 Eylül saldırılarının ardından ABD’nin ülkedeki hukuk sistemi dışında tutmak istediği, çoğunluğu Müslüman olan tutukluları yerleştirdiği Küba’daki bir hapishane… Guantanamo ABD sınırları dışında, Küba’da olduğundan buradaki tutuklular da ABD adalet sisteminin yetki alanı dışında gibi görülüyorlar, dolayısıyla ABD adalet sisteminin kendilerine getirdiği haklardan yeterince yararlanamıyorlar. Guantanamo, tutukluların büyük bölümünün Müslüman olması nedeniyle Müslüman camiada, tutukluların en temel haklarının bile yok sayılması nedeniyle demokratik dünyada çok ciddi tepki çeken bir simge konumunda… Bu nedenle, Cumhurbaşkanı’nın tek tip elbiseden bahsederken Guantanamo’yu örnek vermesi dikkat çekici bir vurgu oldu.
15 Temmuz 2016’da yaşananlar korkunçtu…
Tam bir yıl sonra 80 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti’nin tek vücut olmasının en gerekli olduğu zamanda…
Türkiye’nin gözbebeği ordusunun afişlerle hedef alınması ve devleti yönetenlerin hamasi ve ötekileştiren açıklamaları ise sadece acıklıydı…

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
AKP hayalleri ve milli davalar 21 Eylül 2020 | 317 Okunma AKP’nin söyledikleri ve yap-a-madıkları 14 Eylül 2020 | 416 Okunma “MAVİ VATAN” delik teşik.. 07 Eylül 2020 | 588 Okunma 'Kişi kültünün' Türkiye'ye zararı; Libya'da darbe; Suriye'de Rus kazığı; Akdeniz'de yalnızlık 31 Ağustos 2020 | 693 Okunma Ver gazı... 24 Ağustos 2020 | 677 Okunma