Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen haftaki ABD
temaslarında Washington ile arayı düzeltmenin yollarını, Berlin’de
ise AB ile yeni bir başlangıç yapmanın imkanını aradı.
Ve sonuç:
Türkiye’nin ekonomik krizden de dış politikada girdiği çıkmazlardan
da kurtuluşu, ülkedeki hukukun üstünlüğü ve insan hakları
konusundaki ilerlemelere bağlı.
Önce ABD’den başlayalım…
Washington’da yönetimde “iki yıllık sürede, tüm ABD
yönetimlerinden daha çok iş yaptık” iddiasındaki Donald
Trump var. Trump yönetimi hakikaten iki yılda çok -ve feci- işler
yaptı;
-Amerikan Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıyıp, Ortadoğu’da zaten pek
olmayan istikrarı temelinden sarstı.
-İran’la imzalanan nükleer anlaşmayı “çöpe attı”,
üstüne bir de Tahran yönetimine yeni yaptırımlar koyarak en yakın
müttefiki olan Avrupalıları bile zor durumda bıraktı.
-İklim anlaşmasını yok sayarak dünyanın geleceğiyle oynadı.
–“Önce Amerika” diyerek tüm dünyayla vergi ve
ticaret kavgasına girdi. Sadece AB’yle değil, Çin’le de mahkemelik
oldu.
-ABD’nin “uzantısı” gibi politika izleyen
Kanada’yı da “arka bahçe” Meksika’yı da
küstürdü.
-Türkiye ile de “Rahip Brunson” üzerinden feci bir
kavgaya girdi. İlk kez bir NATO müttefikinin bakanlarına, iki Türk
bakana yaptırım kararına imza attı.
Erdoğan’ın New York gündeminde de Trump’ın yıktıklarının Türkiye’ye
etkilerini azaltmanın yollarını aramak vardı…
İran’a yaptırımlar konusunda AB ülkeleriyle safları sıklaştırmak,
Trump’ın çıkardığı Kudüs krizini Filistinlilerin daha da aleyhine
dönecek şekilde derinleştirmesinin önüne geçmek, Washington’da hâlâ
sağduyu sahibi olanlara seslenerek, Rahip Brunson krizinin
etkilerini yumuşatmak, mümkünse Türkiye’ye yönelik yabancı
-özellikle de Amerikan- yatırımlarının önünü açmak…
Erdoğan, New York’ta tüm bunlar için çabalarken, karşıtlarından
s...