Seçim dönemi geride kaldı, artık önümüze bakma vakti geldi. Türk
ekonomisinin ve dünya ekonomisinin girdiği zorlu dönemeci görüp
gereken önlemleri almayız! Zira önümüzdeki süreçte 2008 yılında
yaşanan küresel krizden daha büyük bir krizle dünya karşı karşıya
kalabilir.
ECB'nin aylık bülteni "Yakın vadede daha büyük ticaret
korumacılığına yönelik öngörüler arttı ve bu da küresel faaliyet ve
ticaret üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir.”
değerlendirmesini yaptı. Bu açıklama aslında herkesin kendi başının
çaresine bakacağı dönemin göstergesidir. Yani korumacılık dönemine
giriyoruz.
Neoliberal politikaların sonuna doğru yaklaşıyoruz. Peki, biz bu
duruma ne kadar hazırlıklıyız?
İSO 500 listesini incelediğimizde, Türkiye’nin 500 büyük sanayi
kuruluşunun toplam borçları 447 milyar TL seviyesine ulaşmış.
Borçların öz kaynaklara oranı da gün geçtikçe yükseliyor. Kurdaki
her bir puan artış borçlu olan şirketleri daha da derinden
etkiliyor. Çünkü bir takım şirketler çarkı döndürebilmek için daha
fazla borç alıyor. Alınan borçların büyük kısmı döviz cinsinden
oluyor. Buda otomatik olarak şirketleri olumsuz olarak
etkiliyor.
Orta ve küçük işletmelere baktığımızda ise sermayelerinin kredi ile
sağlandığını görüyoruz. Faiz oranlarındaki artış ile bu
işletmelerin kredi maliyetlerinde yükselişe neden oluyor. Bu durum
orta ve küçük işletmeleri derinden etkiliyor. Bu durum karşısında
işletmelerin uzun vadeli bir direniş gösteremeyeceği açıkça
görülüyor. Bu durumla beraber bankacılık sektöründe de oluşabilecek
riskleri göz önüne almak durumundayız.
Faizleri yükselterek kısa vadede çözümler bulmak yerine faizleri
düşürücü ve üretimi artırıcı bir ekonomik model üzerine çalışmalar
yapmalıyız.
Sermaye açığımız olduğundan dolayı, yabancı yatırımcılarla
barışmamızı sağlayabilecek reformları acilen tamamlamalıyız.
TL’ deki büyük değer kaybının sebeplerini bulup acilen çözüme
kavuşturmalıyız. Bu kayıplar servetini ülkemizde tutmak isteyen
kesimlerin döviz c...