El değiştiren özel okullar ve giderek azalan çocuk sayısı
Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen, son yıllarda, çok sayıda kolej ve üniversiteye yabancı ortak ya da yabancı patron geldi.Birçoğu da, en kârlı işlere yatırım yapan uluslararası...
Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen, son yıllarda, çok sayıda kolej ve üniversiteye yabancı ortak ya da yabancı patron geldi.
Birçoğu da, en kârlı işlere yatırım yapan uluslararası fonlardı...
Birkaç aydır özel okulların patronaj yapılarında ciddi bir hareketlilik gözleniyor.
Yabancı fonlar gidiyor, onların yerine farklı sermaye sahipleri geliyor.
Görünen o ki, bu el değiştirmeler daha uzun süre devam edecek.
Özellikle de hormonlu bir şekilde büyüyen zincir okullarda.
Çünkü bu yük, herkese ağır gelmeye başladı!..
Aslında bakarsanız, bu okulların gerçek sahibi öğrenciler, veliler ve mezunlar.
Çünkü bu okulları onlar finanse ettiler.
Sadece eğitim öğretime değil, yatırımlara da para aktardılar.
Özel okul ücretlerinin bu kadar yüksek olması bu yüzden!
İşte bu nedenle, bu okullar el değiştirirken öğrenci, veli, mezun ve katkıda bulunan hayırseverlerin de olup bitenlerden haberdar olması gerekir.
Yoksa başka türlü kurumsallaşıp, kalıcı olamazlar!..
Ve son bir uyarı, MEB ve YÖK, bu konuda iyi bir düzenleyici olamazsa, sadece kolejlerde değil üniversitelerde de büyük krizler yaşanabilir!
Yıpranan ve güven erozyonuna uğrayan da, eğitim kurumları olur!
O da zaten yerlerde sürünen özeldeki okullaşma oranlarını iyice dibe vurdurur ve tüm yük devletin sırtına biner!..
Neden daha az çocuk?
Nerede olursa olsun, eğitimle işi olmayanların çocuk sayısı, ortalamaların çok üzerinde.
Ve nereye giderseniz gidin, eğitim ciddiye alındıkça, çocuk sayısı azalıyor hatta hiç yapmama noktasına geliyor.
Bu saptamaya, G. Kore’de de şahit olduk.
Nüfusun yerinde sayması hatta azalmasına neden olan etkenlerin başında, yüksek eğitim maliyetleri geliyor.
Bizde de durum farklı değil, hangi arkadaşımıza, hadi ikinci çocuk yapın, kardeşle büyümek çok daha sağlıklı desek, okul masraflarını uzun uzun anlatıp, birinin altından kalkamıyoruz, ikinci, üçüncü çocuk mümkün değil diyor...
Ve çok önemli bir başka kaçış, işsizlik oranlarının giderek artması.
İşsizlik nedeniyle, evlenme yaşı ve çocuk giderek öteleniyor.
Tam her şey yoluna girip, hadi denildiğinde de, iş işten çoktan geçmiş oluyor.
Ya artık iyice yalnızlığa alışılmış oluyor ya da cesaretin zerresi kalmıyor...
Giderek yaşlanan ve demografik yapısı hızla değişen dünyada, çocuk sayısını da eğitimi de ciddiye almak zorundayız.
İşte bu yüzden, sadece daha çok çocuk yapalım demek yetmiyor.
Altını da doldurmak gerekiyor.
Peki, bu mümkün mü?