En büyüğü mü, en küçüğü mü?

Her ne yapsak her şeyin en büyüğü olsun isteriz.Bu sadece bizde mi demeye kalmadan, Çin’de görev yapan bir meslektaşımız, “Çin’de de durum farklı değil. Tipik bir Asyalı davranışı”...

Her ne yapsak her şeyin en büyüğü olsun isteriz.
Bu sadece bizde mi demeye kalmadan, Çin’de görev yapan bir meslektaşımız, “Çin’de de durum farklı değil. Tipik bir Asyalı davranışı” dedi, rahatladım!..
Peki, hastanenin, hapishanenin, adliyenin, havaalanının, AVM’nin, santralin, evin, ahırın en büyüğünü yapmak mı daha rantabl yoksa en küçüğünü mü ya da en akıllısını mı?
Konudan konuya değişebilir.
Ama her şeyin en iyisini yapamazsak da, en iyisini isteriz.
En büyüğünü alamazsak da, en büyüğünü isteriz.
En güçlüsü olamasak da, en güçlüsü olmak isteriz...
Eskiden ufak olsun benim olsun ya da olacaksa en büyüğü olsun mantığı hâkimdi. Ama artık devir değişti! Yapılacaksa en akıllısı yapılsın fikri öne çıktı.
Havaalanının da, tarımın da, hastanenin de en akıllısı diğerlerine göre bir adım öne çıkıyor.
Yani yapılan yatırımın akıllı olması, büyük ya da küçük olmasından daha önemli.
Eğitime ya da ekonomiye bakıldığında, sanki yönetilebilir olanı, en iyi olanı.
Bin kişilik bir okulda öğrenci kaybolup gidiyor, birkaç yüz kişilik butik bir okulda kendini bulma şansı daha yüksek olabiliyor.
Yine aynı şekilde, bin kişilik bir toplu yemek ile annemizin tencere yemeği birbirinden çok farklı lezzetlere sahip olabiliyor.
Verimlilik ve kârlılık elbette çok önemli ama bezen ilk sırada o olmuyor. Hatta gelecek söz konusu olduğunda, bir anda son sıraya düşebiliyor...
Tarımı ele alalım, verimlilik arttı ama ne çiftçi memnun ne de tüketici.
Ne domatesin eski tadı var ne de çiftçi işinden ve kazancından eskisi kadar memnun.
Bu kafayla dünyayı kurtarmaya soyunurken, kendimizi bile kurtaramadığımızın farkına vardığımızda ise çok geç oluyor.
Bu tür konular sosyolojinin konuları ama bizde böylesi bir bilim dalı adeta yok oldu.
Tıpkı tüm bilimlerin anası olan felsefe gibi!..
Anlaşılan o ki neyin bizim için doğru olup olmadığı konusunda ezbere yol alıyoruz.
Ya da tıpkı ezbere ilaç kullanımında olduğu gibi, birimize iyi gelen ilacın bir başkasına da iyi geleceğine inanıyoruz.
Tıpkı, ilgi ve yeteneği var mı diye hiç sorgulamadan herkese en popüler meslekleri önerdiğimiz ve dayattığımız gibi!..
Hemen her konuda olduğu gibi bu büyüklük, küçüklük konusunda da kafamız karmakarışık.
En iyi üniversitelere, en popüler ve en çok kazandıran mesleklere yönelelim derken, bir ömür tüketiyoruz ve sonunda mutlu olanı bulmak neredeyse yok gibi!..
Sanki boşuna kürek çekiyoruz ama çoğumuz bunun farkında bile değil!..

Yeni reformlar!

Ekim, ekim diyorduk, işte ekim geldi.
MEB’in açıklayacağı yeni eğitim reformları için geri sayım başladı.
Kimileri dağ fare doğuracak dese de biz aksini düşünüyoruz.
Galiba en iyisi bekleyip görmek...
Eğitimde yeni bir anlayışa gerek var mı?
Kesinlikle var.
Eğitimde pedagojik bir bakışa gerek var mı?
Kesinlikle var!
Eğitimde sihirli bir dokunuşa gerek var mı?
Kesinlikle var!
Eğitimde, hemen yapılması gerekiyorsa hemen yapılmalı mı?
Kesinlikle!..
Peki, o zaman, niye acelecilik yapıyor ya da geç kalındı diyoruz?
Bekleyelim, görelim.
İşte o zaman eleştirilecekse eleştirilir, alkışlanacaksa da alkışlanır...
Her şeyin çok daha iyi olmasını bekliyor ve en iyisini temenni ediyoruz...
Özetin özeti: Şapka düşüp kel göründüğünde umarız çok geç olmaz!..

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Öğretmen, öğretmen, öğretmen! 22 Kasım 2024 | 415 Okunma Eğitim nedir, ne değildir?.. 20 Kasım 2024 | 320 Okunma Pazar keyfi 17 Kasım 2024 | 59 Okunma Hatada ısrar mı erdem, dönmek mi? 15 Kasım 2024 | 228 Okunma Sosyal bilimleri ne zaman ciddiye alacağız? 13 Kasım 2024 | 143 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar