Vah İstanbul vah!..
Yurt dışından misafirimiz vardı. Fırsat bu fırsat deyip, turist gibi ben de İstanbul’u gezdim. Üç günün sonunda, 35 yıldır yaşadığım İstanbul’u hiç bu kadar dibe vurmuş...
Yurt dışından misafirimiz vardı.
Fırsat bu fırsat deyip, turist gibi ben de İstanbul’u gezdim.
Üç günün sonunda, 35 yıldır yaşadığım İstanbul’u hiç bu kadar dibe vurmuş görmedim.
Yaşlı, yorgun, bakımsız ve bir o kadar da avamdı.
İstiklal Caddesi’ni tanıyamadım.
Ortaköy’e bu ne böyle dedim.
Boğaz’ın her iki yanı varoşlara dönüşmüş.
Eminönü, İstanbul değildi.
En büyük şoku Adalar’da yaşadım.
Diğer pek çok yer gibi oraya da yıllardır gitmemiştim.
Büyükada’yı dünyanın en güzel, en seçkin, en değerli yeryüzü cennetlerinden biri olarak görürdüm.
Her görüp, bayılan gibi ben de en azından bir dönem yaşamayı hayal ettim.
Ama bugünkü Büyükada’da bırakın yaşamayı, birkaç saat zor kaldım.
Rüküşlük, bakımsızlık, arabesklik diz boyuydu.
Ne oldu bizim dünyalar güzeli İstanbul’umuza?
Bu kentin hiç mi sahibi yok?
Binlerce yıllık şanlı tarihine hiç mi saygımız kalmadı?
20 dakikalık yağmurda, beş santimlik karda yerle bir olmasına alışmıştık ama bu kadarına değil!
Yuh olsun hepimize, hem de binlerce kez...
İstanbul bu değil, olamaz da!
Böyle gitmeyeceği de kesin!
İstanbul, eğer İstanbul ise, kendini bu hale getirenleri asla unutmayacak ve gereken dersi verecektir.
Peki, o ders verilecek olan kimler?
Sadece yönetenler mi?