Cumhurbaşkanlığı sofrasından Mardin’e
Cumhurbaşkanlığı sofrasına katılanların bir şey dikkatini çekiyor.Cumhurbaşkanlığı görevlilerinin not tutmasına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan ayrıca kendisi de önündeki ajandaya not...
Cumhurbaşkanlığı sofrasına katılanların bir şey dikkatini çekiyor.
Cumhurbaşkanlığı görevlilerinin not tutmasına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan ayrıca kendisi de önündeki ajandaya not alıyor.
Cumhurbaşkanı, toplantıların başında çok kısa bir konuşma yapıyor daha çok sözü konuklarına bırakıyor. Çok gerek görmediği sürece de araya girmiyor. Ama kimi zaman konukların kendisine yönelik sorusu üzerine araya girip cevap veriyor.
Cumhurbaşkanı'nın bir süre önce akademisyenlerle bir araya geldiği toplantıda çözüm süreci de gündeme geliyor.
“Biz 2005'ten itibaren özellikle Kürt sorununun çözümü konusunda çok istikrarlı bir şekilde adımlar attık, eski inkarcı gelenekleri reddettik, tam tersine demokratik entegrasyon anlamında açılımlar yaptık ve çözüm süreci gibi bir adımı başlattık. Ama çözüm sürecinde bizim, devletin bütün iyi niyetine, sabrına rağmen, maalesef onlar bu süreci suistimal ettiler. Silahlanma ve seçimlerde insanların iradesini baskı altına alarak başka şekilde yönlendirdiler. Devlet olarak biz bunun karşısında sessiz kalamazdık.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Latin Amerika gezisi dönüşünde yaptığı açıklamaları görünce yukarıdaki değerlendirmeyi paylaşmak istedim.
Çözüm süreci devam ederken, Cemil Bayık'ın, süreci bitirdiğini ilan edip şehir savaşlarını başlatması karşısında, kayıtsız-şartsız Kandil'in emrine giren HDP; bu konuda ciddi bir muhatap olmadığını gösterdi. Harakiri yaptı.
Başbakan, Mardin'de yeni sürecin kodlarını açıkladığı konuşmasında, “Herkesi muhatap alacağız ama elinde silah olan kimseyi muhatap almayacağız” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da, akademisyenlerle buluşmasında, “Çözüm süreci PKK-HDP üzerinden başarılı olamadı. Tekrar PKK-HDP üzerinden değil ama bölge halkı ikna edilerek yürütülmeli” demişti.
Şimdi Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın açıklamalarını alt alta koyduğumuz zaman, yeni dönemin, “HDP'siz ve İmralı'sız” bir süreç olduğunu görmek mümkün.
Cumhurbaşkanı bu konuda net konuşuyor: “Ben 'Çözüm süreci buzdolabındadır' dedim. İmralı hiçbir zaman hükümetin bir muhatabı olamaz, kesinlikle olmamalıdır da. İmralı ile devletin çeşitli kurumları, başta Milli İstihbarat Teşkilatı olmak üzere görüşebilir; sadece onunla değil başkaları ile de görüşülebilir. İstihbaratçının görevi budur. İstihbarat örgütü bunu yapmak, bilgi toplamak zorundadır. Bunu alır, devlete hükümete taşır. Hükümet de ona göre adımlar atar… Mesela milletvekillerine müsaade ediyorduk, gidiyorlardı. Ama daha sonra dedim ki arkadaşlara, kesinlikle milletvekillerinin de gitmemesi lazım.”
Siyasi irade bir yandan PKK ile etkin bir mücadele verirken diğer taraftan da çözümü sivil yöntemlerde arıyor.
Çözüm için bölge halkı muhatap alınacak ancak İmralı, HDP/PKK yok sayılarak, PKK'nın silah bırakması nasıl sağlanacak? Elbette ki tartışılan, üzerinde kafa yorulan bir nokta.
Şehit cenazelerinin geldiği, Cizre'de, Sur'da çatışmaların sürdüğü, Kandil'in meydan okuduğu bir sırada bu konuyu gündeme getirmek konjonktüre uygun olmayabilir. Ancak Cizre ve Sur terörden temizlenir, çatışmalar biter, bölge normalleşme sürecine girer, o zaman yeni değerlendirmeler yapılabilecek bir zemin oluşur.