‘Yığınak’la gelecek ve mücadeleler arasındaki zincirin kopması…
Dünkü yazımı; "Bugün deprem yaşayan şehirlerimizin Millî Güce katkısı yıkıldı, çok zor ama kaldırılabilir. Ancak olası bir İstanbul/Marmara depreminin enkazı kaldırılamayabilir...
Dünkü yazımı; "Bugün deprem yaşayan şehirlerimizin Millî Güce katkısı yıkıldı, çok zor ama kaldırılabilir. Ancak olası bir İstanbul/Marmara depreminin enkazı kaldırılamayabilir, Millî Güç bileşenleri üzerinde neden olduğu yıkım absorbe edilemeyebilir. O yüzden İstanbul/Marmara bölgesindeki olası yıkımın üreteceği tehdidi ortadan kaldırmak adına bütünleşik çözümlere yönelmek; zor ama akılcı, bilimsel ve jeopolitik bir gerçeklik ve zorunluluk olarak önümüzde duruyor" diyerek bitirmiştim.
Kimileri; "Böylesine bir acı, yıkım ve zorluklarla dolu enkaz kaldırma, yaraları sarma ortamında başka şeyleri düşünmek zorunda mıyız" diyebilirler.
Evet, ne yazık ki zorundayız.
Hatta buna ortaya çıkacak hassasiyetlerin nasıl istismar edilebileceğini, nerelerden nasıl tehditlerle karşı karşıya kalabileceğimizi, kendi içimizde yaşamakta olduğumuz hassasiyetleri, kırılganlıkları, nasıl bu kadar politize olduğumuzu, yaşamakta olduğumuz ya da yaşayabileceğimiz jeopolitik hassasiyetleri de eklemeli, olabildiğince güçlü, bütüncül yaklaşımlar geliştirmeli ve rasyonelleştirmeliyiz.
Mücadele ediyoruz çünkü.
Çünkü kimse bize acımayacak.