Yıkılandan yıkılacağa bakmak…
Bu güzel ve değerli ülkenin bir deprem ülkesi olduğunu da her seferinde yaşayarak öğreniyoruz. Kim bilir belki de bu kadar değerli ve güzel olmanın bir bedeli de bu. Bir yandan coğrafi güzelliklere neden olan riskli fay hatları...
Bu güzel ve değerli ülkenin bir deprem ülkesi olduğunu da her seferinde yaşayarak öğreniyoruz. Kim bilir belki de bu kadar değerli ve güzel olmanın bir bedeli de bu. Bir yandan coğrafi güzelliklere neden olan riskli fay hatları, bir yandan jeopolitik değer üreten kıtaların sıkıştırması. Hakkâri’nin 3 bin metre üzerindeki dağlarında gezerken, bir bilim insanı, "Burası kıtaların buruşturduğu yerdir" demişti. O yüzden burası bir dağ denizi!
Bir diğer yandan tarihimizin en ağır yıkımlarından biriyle karşı karşıya olduğumuzu, bu büyüklükte bir yıkım üreten depremin, aynı savaşlar da olduğu gibi geleceği şekillendirme özelliği olduğunu sanırım hepimiz görebiliyoruz.
Bu temel gerçeklikle olası bu sonuçların daha vahim bir boyutta gerçekleşmesini engellemek zorundayız. Bir yandan yaralarımızı sarmakla uğraşırken, bir yandan da acının, öfkenin ve deprem bölgesinin içinde kaybolmadan, boğulmadan bakış açılarımızı geliştirmeliyiz. Kırılganlık yaşayan geleceğimizi şekillendirmeliyiz.
Depremle birlikte sadece ‘hiçbir maddi değerle ölçülemeyecek’ canlarımız gitmiyor, sadece o insanlarımız kendi bireysel varlıkları ve yığınakları yıkılmıyor. O insanlarımızın, o coğrafyamızın ulusal varlığımıza, gücümüze ve geleceğimize dair katkısı da yıkılıyor, enkaz altında kalıyor.
***
Varlığı, gücü ve geleceği ilgilendiren çok bileşenli bu konuyu ekonomik bir veriyle anlamlandırmaya başlayalım: