1 Kasım sonrası..
Hiç olmazsa bu seçime toplumu rencide eden saçma sapan 'irtica' tartışmalarıyla falan girmiyoruz. O tartışmalar mazide kalmış gibi görünüyor. Bütün partiler ülke sosyolojisine saygı duymayı...
Hiç olmazsa bu seçime toplumu rencide eden saçma sapan 'irtica' tartışmalarıyla falan girmiyoruz. O tartışmalar mazide kalmış gibi görünüyor. Bütün partiler ülke sosyolojisine saygı duymayı öğrendiler. O sosyolojinin hassasiyetlerine kulak vermeyen partiler iktidara gelemeyeceklerini anladılar. Bedeli ağır olduysa bile bu olumlu bir gelişme nihayetinde.
Arkasına toplumun desteğini alamayan hiçbir siyasi tez başarılı olamaz. Ülkeye dair tezi olan her siyasi parti önce toplumu ikna edecek. Siyaset bir aldatma sanatı değildir, ikna sanatıdır. Ülkeyi yönetimine talip olanlar açık yüreklilikle toplumun karşısına çıkacaklar ve tezlerini anlatacaklar. Karl Marks'ın “halkın ikna edilmesi çoğu kez bir maddi güç kadar kuvvetlidir” diye çok beğendiğim bir sözü var. İtalyan düşünür Antonio Gramsci ise, “siyasal iktidarın ele geçirilmesinden önce toplumsal rızanın elde edilmesi şarttır” der.
Sahih iktidar “toplumsal rıza”yla tahakkuk eder ve “adalet” ile pekişir. İktidardakilerin “rıza kaybı”na uğramalarıysa gerçekte “eski”nin öldüğü, “yeni”nin ise gelişemediği öngörülemez sonuçları olabilecek kritik bir aşamaya yol açar. Yönetici kesimin sadece 'zor' gücüne sahip olduğu bu aşamada 'otorite krizi' ortaya çıkar. Krizi aşmanın yoluysa, iktidar kanallarını halka açmaktan geçiyor. Seçimler bunun içindir. Yanı başımızda rıza kaybına uğramış yönetimlerin iktidarı halka açmamalarının nasıl bir yıkımla sonuçlandığını içimiz acıyarak izliyoruz. Bu ülkelerde iktidar, iktidardakilerin elinde bile değil artık. Semalarında başka ülkelerin savaş uçakları uçuyor, topraklarında başka ülkelerin askerleri savaşıyor. İktidarı halkla paylaşmak yerine ülkenin kapılarını ardına kadar yabancı güçlere açtılar.