Aladağ’ın bize söyledikleri..
On bir çocuğumuzu kaybettiğimiz “Aladağ faciası” ilk değil, böyle giderse son da olmayacak. Tıpkı maden ocaklarında yaşanan facialar gibi; hep öngöremezlik, ferasetsizlik, hep ihmal....
On bir çocuğumuzu kaybettiğimiz “Aladağ faciası” ilk değil, böyle giderse son da olmayacak. Tıpkı maden ocaklarında yaşanan facialar gibi; hep öngöremezlik, ferasetsizlik, hep ihmal. “Öngörülebilir” durumlardaysa hep bir gaflet durumu, umursamazlık, paragözlük, bencillik.
Oysa “İslam”, insana en fazla değer veren bir din. Bırakın insana değer vermeyi, camilerinde kuş evi, dergâhlarında kedi evi yapmayı ihmal etmeyen, aç ve susuz hayvanlar için vakıflar kuran bir medeniyetin güya mirasçılarıyız. İnsan'ı yaradılmışların en şereflisi(Eşref-i Mahlûkat) sayan bir dine mensubiyetten insana en az değer veren bir zihniyetin nasıl hasıl olabildiği, hakikaten üzerinde çok ciddi şekilde kafa patlatılması gereken acil bir mesele.
Aladağ'da hayatını kaybeden çocuklarımız, yoksul aile çocukları. Aileler daha rahat şartlarda okutmak için çocuklarını birilerine emanet etmişler. Hiçbir kuruluşu doğrudan itham etmek istemiyorum, başka bir yurtta da meydana gelebilirdi bu facia. Bu bir 'zihniyet' meselesi ve maalesef, bu zihniyet yüzleştiğimiz pek çok meselede yalpalayıp durmamızın yegâne sebebi.