Avrupa’nın Trump krizi geçici mi?
Avrupa Birliği’nin “ Ukrayna - Rusya Savaşı ”nı bitirmek için bir stratejisi yok. Politika denilebilirse eğer, Avrupa’nın politikası, savaşın son Ukrayna askerine kadar devam etmesi. Bu Biden Amerikası’nın da politikasıydı. Trump ise Rusya ile yeni bir ilişki inşa etmek istiyor. Diplomasi en iyi haliyle bir temas sporu olarak nitelenir ve göründüğü kadarıyla Avrupa Rusya ile diplomasiden kaçınıyor. Üstelik Avrupa, Trump’ın Rusya ile temas sporunu Ukrayna aleyhinde ölümcül bir yatıştırma olarak
Avrupa Birliği’nin “Ukrayna-Rusya Savaşı”nı bitirmek için bir stratejisi yok. Politika denilebilirse eğer, Avrupa’nın politikası, savaşın son Ukrayna askerine kadar devam etmesi. Bu Biden Amerikası’nın da politikasıydı. Trump ise Rusya ile yeni bir ilişki inşa etmek istiyor.
Diplomasi en iyi haliyle bir temas sporu olarak nitelenir ve göründüğü kadarıyla Avrupa Rusya ile diplomasiden kaçınıyor. Üstelik Avrupa, Trump’ın Rusya ile temas sporunu Ukrayna aleyhinde ölümcül bir yatıştırma olarak görüyor. Avrupa, ABD olmadan bu savaşın Ukrayna açısından devam edemeyeceğinin de farkında. Tam bir kitlenmişlik durumu söz konusu.
Trump’ın ilk başkanlık dönemi “Küresel Avrupa” veya “Liberal Avrupa” için kabûsun başlangıcıydı. Joe Biden 2020’de Başkan seçildiğinde Avrupa’ya hitaben “Amerika geri döndü” demişti. 2024’te Trump yeniden seçildi ve Amerika yeniden Avrupa’dan rücu etti.
Tüm savaşlar politiktir. Savaşlar politik amaçlara ulaşmak için organize edilmiş şiddettir. Avrupa “Ukrayna-Rusya savaşı”nın politik amaçları konusunda kafa karışıklığı yaşıyor. Rusya’nın kaybetmesine odaklanmış bir politika gerçekçi değil. Trump’ın savaşın politik amaçları konusunda “Liberal Avrupa”dan daha gerçekçi görünmesi Avrupalılara tuhaf duygular yaşatıyor olmalı. Gerçekçilikten kopmuş bir Avrupa yolunu şaşırmış görünüyor.
Barışı kazanma yerine savaşı devam ettirme politikası Avrupa’nın kimyasını bozdu. Rusya’ya yaptırımlar bir “geri tepme” olarak Avrupa’da hayatı pahalılaştıran enerji krizine yol açtı. Avrupa’nın askerî harcamaları artırmaya yönelik girişimler dahil, Trump’ın açtığı çatlakları kapamaya yönelik girişimler kıtayı daha da Sağ’a kaydırma riski içeriyor. Askerî harcamaların artışının sosyal politikalara yükleyeceği maliyetler Avrupa’yı kaçınmaya çalıştığı “İlliberal Avrupa”ya daha fazla yaklaştırabilir. Bu da zaten Trump Amerikası’nın istediği bir sonuç olur.
“Atlantik İttifakı”nda Trump’ın açtığı çatlağın kısa vadede onarılmasıysa güç gözüküyor. Bazı iyimser Avrupalı ve Amerikalı yorumcularsa “Trump fırtınası”nın geçici olduğunu vehmediyorlar. Bu yüzden de gerçekçi politikalar izlemek yerine fırtına geçene kadar mevcut pozisyonlarına sıkıca tutunmaya çağırıyorlar, Ukrayna’ya ise “savaşa devam edin” diyorlar.
Atlantikçi iyimserler daha önce ABD ve Batı Avrupa arasında yaşanan krizlerin atlatıldığını hatırlatarak stratejik sabır öneriyorlar. Bu krizlerden birisi, 1956’da İngiltere ve Fransa’nın Mısır’ı işgal girişimlerinin ABD’nin müdahalesi sonucunda akamete uğratılmış olmasıydı. “Süveyş krizi” Batı ittifakı içinde çok ciddi bir çatlak oluşturmuştu. İngilizler ve Fransızlar denizaşırı imparatorluklarını kaybetmelerinde Amerikan rolünü de sıklıkla sorgulamıştılar.
Keza Charles de Gaulle yönetimindeki Fransa’nın NATO’ya isyanı da ittifakta ciddi bir çatlak açmıştı. ABD’nin NATO üzerindeki aşırı nüfuzundan rahatsız olan Fransa 1966’da NATO’nun askerî kanadından büyük bir gürültüyle çekilmişti. NATO’nun Merkezi ve Askeri Karargâhı da Fransa’dan Belçika’ya taşınmıştı. Fransa 43 yıl sonra NATO’nun askerî kanadına dönecekti.
Yine 1970’lerde, ABD’nin “Sovyetler Birliği”ne baskı yapmak amacıyla Avrupa’ya orta menzilli balistik füzeler yerleştirme plânı Almanya’da büyük bir muhalefetle karşılaşmıştı. ABD ve Almanya arasında yaşanan bu kriz birkaç yıl sürse de ilişki eski haline kavuşacaktı.
Atlantikçi iyimserler ABD ve Avrupa arasındaki önceki krizlerin aşıldığını, ilişkilerin eski haline yeniden kavuştuğunu belirterek, bir sonraki Başkanlık seçimine kadar Trump’a tahammül edilmesini salık veriyorlar. Uzun vadede Atlantikçiliğin geri döneceğini savunan iyimserlere göre ABD ve Avrupa arasındaki ilişkinin kolayca kopmayacak ölçüde derin kökleri var. ABD “BM” ve NATO’ya olan taahhütlerini iptal etmediği sürece Avrupa’dan kopmayacaktır.
Oysa mesele sadece Trump’ın Rusya ile anlaşmaya çalışması, Avrupa’yı dışlaması, NATO’yu hırpalaması ve Ukrayna’yı ortada bırakması değil. Trump’ın “ticaret savaşları” Avrupa’yı da kapsıyor. ABD, AB’nin en büyük ticaret ortağıdır ve AB’nin ihracatının yaklaşık beşte biri ABD’ye yapılırken, ithalatının yaklaşık yüzde 14’ü bu ülkeden gelmektedir. Trump’ın ek gümrük tarifeleri ABD ve Avrupa arasındaki ekonomik ilişkileri de kalıcı olarak zayıflatacaktır.
Özetle söylemek gerekirse, ABD ve Avrupa arasındaki “Trump krizi” Atlantikçi iyimserlerin savunduğu kadar geçici olmayabilir. Atlantik İttifakı için bu kez durum çok daha ciddi görünüyor. Amerika ve Avrupa arasındaki aşk ilişkisiyse nefret ilişkisine doğru evriliyor.