Önümüzdeki vakte dair...
“Soğuk Savaş” dünyasının zevâlinden bu yana insanlar temel bir soruya cevap arıyorlar: “Dünya eskisinden daha iyi olabilir mi?” Neden olmasın! Ancak bunu yapabilmek için güçlü bir muhayyile ve...
“Soğuk Savaş” dünyasının zevâlinden bu yana insanlar temel bir soruya cevap arıyorlar: “Dünya eskisinden daha iyi olabilir mi?” Neden olmasın! Ancak bunu yapabilmek için güçlü bir muhayyile ve iradeye sahip olmak lazım. Müslüman zihinlerin de bu soruya bir cevapları olmalı. Nasıl bir İslam dünyası tahayyül ettiğimiz önemli. “Dünya sistemi”nin iflas ettiği ve insanlığın “endişe krizi” içerisinde bunaldığı 21. Yüzyıl'ın belirsizlik deryasında bu tahayyüllerimiz nasıl bir dünyaya kulaç atmak istediğimizin ipuçlarını verecektir bize.
21. Yüzyıl küresel güç rekabeti için yeni bir aşamayı insanlığa dayatıyorsa, Müslümanların “daha iyi bir dünya” kurulması için fikirlerin berraklaştırılması, çabaların ortaklaştırılması gibi bir mesuliyetleri var. Bu mesuliyet çağrısına kulak vermemek İslam dünyasına sadece zillet getirir. Zilleti değil izzeti, şerefi aramalıyız. Bu şeref bencilliğin, kibrin değil, “eşref-i mahlûkat” olmanın, yeryüzünde adaleti, güveni, sulh ve selameti temin etmenin şerefidir.
Ramazan ayı arınma, muhasebe, tefekkür demek. Aç-susuzun halini anlamakla, paylaşmanın neşesini yaşamakla, nefsimizin isteklerini frenlemekle, ne olduğumuz ve ne olacağımız üzerinde düşünmekle, süflî olana değil ulvî olana değer vermekle, insanlığımızın idrakine varmakla Rabbimiz'e yaklaşabiliriz. Zekâmızı, yeteneklerimizi, tutkularımızı, fikrî, bilimsel ve bilişsel keşiflerimizi var-oluşumuzun, insanî yükselişimizin, bir diğerimizle kucaklaşmamızın vasıtası haline getirdiğimiz ölçüde Ramazan ayının rahmet ve bereketinden istifade edebiliriz.
Ulvîyetin yüksek tezahürü olan Ramazan ayını arkamızda bırakırken önümüzdeki vakte dair sorumluluğumuzu idrak etmeliyiz. 250 yıldır egemenliğini sürdüren “kapitalizm” insanlığa hayırlar getirmedi. Soluduğumuz hava, yediğimiz içtiğimiz her şey, ahlakî değerlerimiz kirlendi. Bencilliğin, kişisel çıkarcılığın, kâr tutkusunun ve enâniyetin kurumsallaşmış hali olan kapitalizmin motive ettiği emperyalist paylaşım savaşlarında çok daha fazla insan öldü.
Bugün küresel servet 170 trilyon dolara ulaştı ama bu rakam gerçekte neyi ifade ediyor? Dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesiminin serveti yüzde 99’un toplamına eşit. En zengin 62 milyarderin servetiyse dünya nüfusunun en yoksul yüzde 50’lik kesiminin servetine denk. Kapitalizm, insanı boğan sefaletin boyutunun değişeceğine dair bir umut ışığı sızdırmıyor.
‘Sosyalist’ rejimler de kapitalizm karşısında muvaffak olamadılar. “Sovyetler Birliği” örneğinde görüldüğü gibi kapitalizmin ‘teknolojik’ yapısını taklit edip putlaştırmak suretiyle kendilerine bağlanan umutları söndürdüler. İnsanın manevî ihtiyaçlarını önemsemeyen sanayi politikalarıyla kapitalizmin gizil amacına hizmet ederek zevâl buldular. İnsan kitlelerini makinalaştırarak kapitalistlerle yarışa sokan Sovyet ideolojisi bu kirli oyunun kaybedeni oldu.