Suriyeli muhacirler ve ‘Emanet’ kavramı..
Avrupa ve Amerika’da müslüman göçmenlere yönelik saldırılarda medyada sorumsuzca yapılan yayınların önemli rol oynadığına geçen yazımda değinmiştim. Normalde sözlü...
Avrupa ve Amerika’da müslüman göçmenlere yönelik saldırılarda medyada sorumsuzca yapılan yayınların önemli rol oynadığına geçen yazımda değinmiştim. Normalde sözlü tartışmadan öteye geçmeyecek nitelikteki davranışlar, muhatabı “Müslüman”, “Asya’lı” veya “Afrika’lı” olduğunda çok daha kötü sonuçlara yol açabiliyor. Misâl, ABD’de ‘öfkeli’ bir sürücü, tartıştığı grubun arasından başörtüsünden müslüman olduğu kolayca anlaşılan 17 yaşındaki Nabra Hassanen isimli genç kızı kurban seçerek korkunç şekilde öldürdü.
Benzer türde yayınlar “AB” ülkelerinde de benzer sonuçlara yol açıyor. İslam karşıtı ve ön yargılı yayınlar Müslümanlara yönelik saldırıları adeta teşvik ediyor. Haziran ayında Doğu Londra’da biri kadın iki kuzenin yüzlerine asit atıldı. Mağdurların safkan İngiliz olmadığını belli eden derilerinin rengiydi. Cemal Muhtar ve modelist Resham Han’ın derilerinin kahverengi olması saldırıya uğramaları için yeterliydi. Müslüman göçmenlerin yaşadığı Doğu Londra’da kadınlar ve çocuklar asitli saldırılar yüzünden evlerinden çıkmaya korkuyorlar.
İngiltere’de Müslümanlara yönelik saldırıların artmasında medyanın oynadığı rol akademik araştırmalara da konu oldu. “Lancaster Üniversitesi”nden Prof. Paul Baker 1998- 2009 yıllarını kapsayan bir medya araştırması yaptı. Prof. Baker 200 bin civarında yazılı materyali inceleyerek İngiliz medyasında “İslam” ve “Müslümanlar” kavramının nasıl ele alınıp işlendiğini bütün yönleriyle ortaya koydu. Bu kavramları terörle, aşırılıkla ilişkilendiren ve belli bir önyargı oluşturan yayınların nefret suçlarında ciddi bir artışa yol açtığı muhakkak. Prof. Baker’in bu son derece çarpıcı araştırmasından sonra da İngiltere’de durum değişmedi.
Irkçı ve İslam düşmanı gruplar bu nefret ikliminden yararlanıyorlar. İslam dünyası ile Batı dünyası arasında çatışma çıkarmak isteyen gizli servisler de tabii ki bu grupları kullanıyorlar. Almanya’da Türk göçmenlere yönelik ölümle sonuçlanan saldırıların arkasında illegal bir “Neo-Nazi” grubunun olduğu ortaya çıktı. Bir diğer ayrıntıysa, bazı zanlı üyeleri kuşkulu biçimde ölen bu grubun Alman istihbarat birimleri tarafından çok yakından izlendiğiydi.
Bu bilgileri vermemin sebebi, ülkemizde misafirimiz olan Suriyeli muhacirlere yönelik sorumsuz yayınlar. Bizim bazı medya organlarında da maalesef sorumsuzca yayınlar, yorumlar yapılıyor. Ülkelerindeki karanlık ortam son bulduğunda geri dönmeyi bekleyen Suriyeli muhacirlerle ilgili yorumlarda çok dikkatli davranılması gerekiyor. Nüfusumuzun önemli bir bölümünü, “Balkanlar” ve “Kafkaslar”daki savaşlar sebebiyle ülkemize göç eden “Muhacirler” oluşturuyor. Bizim millet olarak bir “emanet” kavramımız var. Bugünkü muhacirler de emanetimiz sayılırlar. Bu emaneti titizlikle korumamız gerekmiyor mu?
Milyonlarca insandan bahsediyoruz, bu yüzden bazı ‘uyum sorunları’ elbette yaşanabilir. Bu sorunları akılcı bir şekilde, yapıcı olarak tartışıp çözmenin yollarını bulmalıyız. Sakarya’da Suriye’li hamile bir muhacir kadının 10 aylık bebeğiyle birlikte evinden kaçırılıp, telaffuz etmeyi bile içimize sindiremediğimiz hunharca bir şekilde öldürülmeleri millet olarak şeref ve haysiyetimizi rencide etmemiş olabilir mi? İçimizden böyle canîler nasıl çıkıyor? “Emanet” ve “Muhacir” kavramlarının ne anlama geldiklerini yeterince öğretememişiz demek ki. Oysa “Emanete hıyanet” îmanla bağdaşmaz. Hıyanetin zıddı, emanettir, emîn olmaktır. Halkımız, Sakarya’lılar bu korkunç cinayete tepkilerini gösterdiler tabii ama bu yürek yarası zor kapanır.