Filistin-Gazze ve İslam Birliği
Önceki yazımızda; İslamiyet’in esası olan tevhid inancının, müntesipleri arasında zorunlu olarak vahdete/birliğe vücut verdiğini ve Müslümanların “Hilafet” kurumu sayesinde yaklaşık 13...
Önceki yazımızda; İslamiyet’in esası olan tevhid inancının, müntesipleri arasında zorunlu olarak vahdete/birliğe vücut verdiğini ve Müslümanların “Hilafet” kurumu sayesinde yaklaşık 13 yüzyıl boyunca şöyle ya da böyle ortak bir medeniyet kurabildiklerini görmüştük. Ancak sömürgeci istilalara Hilafetin kaldırılması da eklenince İslâm ümmetinin, ‘imamesi kopmuş tespih taneleri’ gibi darmadağın olduğunu da belirtmiştik. İslâm dünyasına yerleşen sömürgeciliğin iki dünya savaşı arasında tasfiyesi sürecinde Müslümanlar arasında “birleşme refleksi”nin yeniden harekete geçtiğine tanık olundu. Esasen, 19. yüzyıl sonlarında Sultan II. Abdülhamit’in bizzat yönettiği İslâm Birliği (pan-İslamizm) çalışmalarının sadece Hint alt kıtasında değil, Kuzey Afrika’dan Orta Doğu’ya ve Uzak Doğu’ya kadar tüm İslâm dünyasında ciddi karşılıklar bulduğu hatırlanırsa, bu birleşme refleksinin tesadüfi olmadığı anlaşılır.
Sömürge döneminin acı tecrübelerinden sonra aralarında işbirliği bağlarını güçlendirmeye her şeyden daha...