Biz eskiden, eskiden..
Biz eskiden Hz. Ömer’i örnek alır, onu anlatırdık. Sahi şimdi ne oldu bize. (Fe eyne tezhebun!) Bu gidiş nereye! (Tekvir 26). Sakın o ihtirasla istediğimiz servet ve iktidar sizi/bizi gazab vadisine savurmasın!Hz. Ebûbekir halife...
Biz eskiden Hz. Ömer’i örnek alır, onu anlatırdık. Sahi şimdi ne oldu bize. (Fe eyne tezhebun!) Bu gidiş nereye! (Tekvir 26). Sakın o ihtirasla istediğimiz servet ve iktidar sizi/bizi gazab vadisine savurmasın!
Hz. Ebûbekir halife seçilince ilk hutbesinde şöyle dedi: “Ben sizin en hayırlınız olmadığım halde sizin başınıza halife seçildim. Ancak Kur’ân nazil olmuş, Hz. Peygamber aleyhisselam dinin hükümlerini açıklamıştır. Sizin en zayıfınız, hakkı alınıncaya kadar benim yanımda kuvvetlidir. Ben ancak Hz. Peygamber’in yoluna uyarım. Kendiliğimden bir şey icad edici değilim. Eğer iyilik yaparsam bana yardımcı olun. Eğer sırat-ı müstakimden kayarsam beni düzeltiniz. Ben bu sözümü söyler, hem kendim için hem de sizler için Allâh’ın affını taleb ederim.” Resulullah’ın vefatının ertesi günü Hz. Ebûbekir şöyle dedi: “Ey insanlar! Ben de sizin gibi bir insanım. Bilmiyorum, belki Hz. Peygamber’in yapabildiği şeyleri bana da teklif edeceksiniz. Halbuki Allâh Teâlâ, Hz. Muhammed (SAV)’i alemlerden üstün kılmış ve onu afetlerden korumuştu. Ben ise ancak Resül’e tabi olan birisiyim. Hz. Peygamber vefât ederken, hiç kimsenin, onun üzerinde bir çöp kadar bile hakkı yoktu. Benimse, bir şeytanım vardır. Zaman zaman bana galebe çalar. Ey insanlar! Siz, ne zaman biteceğini bilmediğiniz bir ömür süresinde sabah ve akşamlarınızı geçiriyorsunuz. Eğer bu süreyi sâlih amellerle geçirebilirseniz, bunu yapın. Ecel gelmeden, elinizdeki fırsat kaçmadan, sâlih amel yapmakta acele ediniz. Çünkü ecelini unutan, amelini başkasına bırakan kimseler vardır. Sakın onlar gibi olmayın. Çok acele edin. Çünkü arkanızdan gelen ve size yetişmek isteyen bir şey vardır ki, o da çok hızlı gelen ecelinizdir. Ölümden korkun. Yaşayanlara değil, öldükten sonra arkada bırakacakları güzel şeylere gıpta edin.” (Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahâbe, 3.c., 175-178.s.)
Hz. Ömer’den bir örnek: Hasan Basri dedi ki; Orada seferden dönen bir sahabe gördüm ve o şöyle diyordu: Hz. Ömer halife olduğu dönemde bizi Irak’a gönderdi. Allah’ın yardımıyla fetih gerçekleşti.. Yanımızda ganimetlerle Medine’ye geldik. Doğruca Hz. Ömer’in yanına girdik ancak o bizi görünce yüzünü çevirdi ve bizimle konuşmadı. Biz de durumun ne olduğunu öğrenmek için oğlu Abdullah b. Ömer’in yanına gittik. O bize şöyle dedi: O sizin üzerinizde ne Rasulullah’ın ve ne de Halifesi Hz. Ebubekir’in giymediği yünlü ve yumuşak kumaşlı elbiseleri gördüğü için sizden yüz çevirmiştir. Ahnaf şöyle devam etti: Evlerimize döndük üzerimizdeki elbiselerimizi çıkardık ve sade elbiselerimizi giyerek tekrar Hz. Ömer’in yanına döndük. Yanına vardığımızda bizleri ayakta karşıladı. Her birimize teker teker sarıldı. Kendisine ganimetleri takdim ettik. O da ganimetleri eşit olarak aramızda paylaştırdı. Fakir ve yetimlere bir pay ayırdı. Sonra şöyle dedi: Ey Muhacir ve Ensar; şu dünya zevki için oğul babayı, kardeş kardeşi öldürmesin. Daha sonra kalktı ve arkasında sahabeden birkaç kişi olduğu halde yürümeye başladı. İçlerinden bazısı bazısına şöyle dedi: Şu önümüzde yürüyen adamın imanına bakın, Yüce Allah onun eliyle Kisra ve Kayser’i dize getirdi, doğunun ve batının kapılarını açtırdı. Ancak o sırtında yamalı cübbesi ile ortalıkta dolaşıyor. Keşke ona yakışır bir cübbe giyse. Daha hoş ve lezzetli yemekler yese ve misafirlerine ondan ikram etse.. Ama o kendi yoluna devam etti.
Hz. Ömer, bir gün hutbe okurken cemaate sordu: “Eğer ben eğrilirsem ne yaparsınız?” Cemaatten biri cevap verdi: “Seni kılıçlarımızla doğrulturuz”. Hz Ömer yerinden indi ve secdeye kapandı ve dedi ki, “Allah’ım, Sana hamd olsun. Ömer eğrildiği zaman onu bu cemaat içinde düzeltecek kişiler var, Sana şükürler olsun.”
Yine bir başka Cuma hutbesinde Hz. Ömer, “Ey insanlar, dinleyin ve itaat edin!” der. Bu söz üzerine bir sahabi ayağa kalkar: “Ne dinler ne de itaat ederiz!” der. Hz. Ömer, “niye” der. O zat halifeye o anda üzerinde bulunan yeni elbiseyi gösterir ve “Yâ Ömer! Giymiş olduğun bu elbisenin hesabını vermedikçe seni dinlemeyecek ve sana itaat etmeyeceğiz! Zira Beytülmâl’den sana da bana da aynı kumaş düşmüştü. Ben kendime ondan bir elbise yaptıramadım. Görüyorum ki, sen kendine bir elbise yaptırmışsın. Bu nasıl oldu?” der. Hz. Ömer oğlu Abdullah’a “Kalk oğlum, bu elbisenin hikâyesini anlat!” der. O da “Bana da, babama da birer parça kumaş düşmüştü. Ben hakkımı ona verdim. Şu anda üzerinde gördüğünüz elbise ikimizin hakkından meydana gelmiş bir elbisedir.” Bunun üzerine sahabi, “Konuş ey Allah’ın Peygamberinin Halifesi, şimdi seni hem dinler hem de itaat ederiz” der.