Bugün Sinan Erdem’deyiz
Bir yandan Teşekkürler Türkiye, bir yandan 23 Nisan, öte yandanErmenilerin soykırım iddialarını tekrarladıkları 24 Nisan, Ergenekon, 28 Şubat, Paralel yapı, PKK hepsi birbirine...
Bir yandan Teşekkürler Türkiye, bir yandan 23 Nisan, öte yandanErmenilerin soykırım iddialarını tekrarladıkları 24 Nisan, Ergenekon, 28 Şubat, Paralel yapı, PKK hepsi birbirine karıştı..
Anlayacağınız mayıs ayına doludizgin giriyoruz.. 1 Mayıs üzerinden kriz planı yapanların hevesi de son durumda kursaklarında kaldı..
Avrasyabir Vakfı’nda bu hafta iki önemli etkinlik vardı. Biri bir Bulgar tarihçinin Balkanlar ve Kafkas halklarının varlıklarının sürdürmelerinde Osmanlığının koruyucu rolünün belirleyici etkisi üzerine yaptığı konuşma ve diğeri ise, 1918’e kadar varlığını sürdüren, bugünkü Ermenistan’ın başkentine adını veren son Revan Hanının torununun konuşmaları.
Biz Kut’ül Ammare ile yeni tanışıyoruz daha.. Mesela çoğu kimse ne Revan hanlığını bilir, ne Malakanlardan haberi vardır ve ne de Kars İslam Cumhuriyeti’nin adını duymuştur..
Aslında Osmanlı; Anadolu, Balkanlar ve Kafkasya, Ön Asya halklarının kültür, din, kimlik, inanç ve geleneklerinin korunup geliştirilmesinde bir tehdit değil bir fırsat olmuştur. Bunu ilk söyleyen de o Bulgar tarihçi değil. İnsaf sahibi Ermeni tarihçiler, aynı şeyi Selçukluları da ekleyerek söylerler.. Mesela Süryani Patrikliğini kuran Hz. Ömer idi. Ermeni Patrikliğini kuran da Fatih Sultan Mehmet’tir.. O zamana kadar Ermeniler dağınık bir şekilde yaşıyorlardı.. Hatta kendi aralarında bitmek tükenmek bilmeyen kavgaları vardı. Kimi de sık sık göç etmek zorunda kalıyordu.. Selçuklu, ardından Osmanlı döneminde yerleşik düzene geçtiler, iç çatışmalar bitti. Güvenlik sorunu çözüldü, dinlerini, geleneklerini rahat bir şekilde yaşamaları yanında sanata yöneldiler, itibar gördüler, büyük şehirlerde iş yerleri açtılar