Diplomasi fıkhı ve Rusya’yı anlamak
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, Türkiye’nin Suriye’deki terör örgütlerine yönelik operasyonu öncesi yaptığı açıklamada, “Şam yönetimi ile terör...
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, Türkiye’nin Suriye’deki terör örgütlerine yönelik operasyonu öncesi yaptığı açıklamada, “Şam yönetimi ile terör örgütü YPG arasında diyalog kurulması önemli” ifadelerini kullandı. Ve bu açıklama bizim kesimde “Rusya’dan skandal! Harekât öncesi rengini belli etti” şeklinde yorumlandı. Rusya’nın böyle bir açıklamanın bizim kamuoyunda böyle okunup, algılanacağını, yorumlanacağını ve kullanılacağını hesaba katması gerekir.
Rusya ile Çarlık, Sovyet döneminden unutulmayan hatıralarımız var. Afganistan’dan da öyle. Bu şuuraltı depreşir bazen. Önce şunu bilelim ki, Rusya’nın Suriye ile flörtü Türkiye ile yakınlaşmasından çok daha eskilere dayalı. Ve Suriye Rusya için “Suriye”den ibaret değil. Suriye demek, Rusya için “Tartus” bağlantılı olarak Rusya’nın Akdeniz’de varlık teminatıdır! Bunu görelim. Suriye’de yönetimde kim olursa olsun, Rusya o yönetimle iyi ilişkiler kurmaya çalışacaktır.
Bir diğer konu, İran faktörü. İran sadece pazar değil, Hazar birliğinde önemli bir müttefiktir. ABD’nin Afganistan’daki varlığına karşı bir denge unsurudur. Basra körfezine açılan bir kapıdır. Irak’taki Amerikan ve İngiliz varlığına karşı başka bir denge unsurudur. Onun için Rusya, İran’dan da vazgeçmeyecektir. Bu Rusya’nın Türkiye’yi değersiz bulduğu anlamına gelmez. Türkiye’den asla vazgeçmek istemeyecektir. Türkiye’ye atfettiği değer, İran ve Suriye’ye, PKK’ya atfettiği değerin toplamından çok daha fazladır. Aslında kimsenin Türkiye’yi gözden çıkarma lüksü yoktur, olamaz da!
PKK ve PYD ile Rusya’nın ilişkisi çok eskilere dayanır. Apo, Kenya’daki Yunanistan elçiliğinde saklanıyordu. Apo herkesle çalıştı. MİT ile de bağlantısı vardı Kesire üzerinden. Yakalanmadan önce Rusya, Yunanistan, İtalya’yı dolaştı. Kenya’da paketlendi. “İdam etmemek” kaydı ile Ankara’ya teslim edildi, o günkü hükümete itibar kazandırmak için! İşin her aşamasında İsrail de vardı. Daha önce de Apo, Suriye’de korunuyor, Bekaa’da kampları vardı. Bu piyasada kimin eli, kimin cebinde belli değildir. “Marksist Fehriye”, “Kapitalist Sabancı”yı vurur, kaçıp “NATO karargâhının ve AB Parlamentosunun olduğu bir Avrupa ülkesi”ne sığınır. Bu işler böyledir. İşaret ederler, DİSK, TÜRK-İŞ, TİSK, TESK, TOBB bir araya gelirler. Bakarsınız sağı-solu-liberalini bir araya getirir koalisyon kurdururlar. ANASOL-M böyle bir şey değil mi idi! Bunların kadrosunda şeyh de var fahişe de diye boşuna demiyorum. Siz onları ölümüne savaşırken” görürsünüz, oysa kullandıkları saftirikler dışında, her şey bir tiyatroda rolünün gereğini yapan aktörün yaptığından daha farklı değildir. Her şey ‘gerçek’ten “daha gerçek”tir.
Aslında ABD de Türkiye’ye zarar vermek istemiyor. Ona sahip olmak istiyor. Onun başkaları ile ilişkisini kıskanıyor. FETÖ ya da BÇG ya da BOP onlar açısından Türkiye’yi kazanmak için sunulan fırsatlardı. “Bizi kendilerine benzeterek sahiplenmek” istiyorlardı. Bugün PKK’ya, PYD’ye de aşık değiller. Biz eğer bölgede “ABD’nin ucuz askeri”, sıçrama tahtası, tetikçisi olmayı kabul etseydik, PKK’ya, PYD’ye ihtiyaç kalmayacaktı. Aslında şimdi de onlar üzerinden bizi yola getirmeye, kendileri ile çalışmaya mecbur bırakmak istiyorlar. PKK ve PYD “Haçlı ordusuna asker olmayı” kabul etmiş gözüküyor. Halka verdikleri “Sosyalizm” sözü de, “Demokrasi” vaadleri de lafta kaldı. “Selahaddin’in çocukları”nın “Emperyalizme peşkeş çekilmesi” söz konusu bugün bu ilişkide..