İstanbul’da geleneksel spor, Mars’ta hayat...
Geleneksel sporların sürdürülebilir ve yaygınlaştırılması için organize edilen Etnospor Kültür Festivali İstanbul’da başladı. Dünya Etnospor Konfederasyonu tarafından dördüncüsü...
Geleneksel sporların sürdürülebilir ve yaygınlaştırılması için organize edilen Etnospor Kültür Festivali İstanbul’da başladı. Dünya Etnospor Konfederasyonu tarafından dördüncüsü yapılan festivalde bu yıl, ‘Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın’ sloganıyla azim, kararlılık ve mücadele vurgusu yapılıyor. 1900 yılların başlarında başlatılan Avrupalılaşma akımıyla sporun nasıl modernleşmesi adı altında, şanlı tarihten nasıl koparıldığımızı bir kez daha ‘hayıflanma’ durumunda kalacağız. Sanayi ve teknoloji uzağında kalıp, kültür ve sanat konusunda toplumun değerlerini nasıl ‘lime lime’ yapıldığı gerçeği bir şerit gibi gözümüzün önünden geçirip, ders çıkaranlar için önemi büyük bir organizasyon...
‘Sözün bittiği yerdeyiz’ dersek yeridir. Her şey ayan beyan ortadayken, gerçekleri inkâr değil kabul etmek durumundayız. Sahi, nedir bu gelenek ve gerçek! Sormakta yarar görüyorum; ‘Var mı bizim geçmişimizde kadını yarıştırmak veya güreştirmek. Kadına mayo, erkeğe tayt giydirmek. Olmadı devşirme adı altında, dövmeli sporcuyu piste çıkıp yarıştırmak. En anlamlı şampiyonluğun ‘doymak bilmeyen nefsi yenmek’ düsturunu unutma veya görmemezlikten gelip, dünya hevesi için dini inanç ve tarihi gelenekleri hiçe saymak da neyin nesi oluyor! Anlamak istesek bile, işimize/menfaatimize gelmediğine, her defasında sağır ve kör olmak niye? Tüm bu gerçekler ışığında, tarihsel sürecin spor faaliyetleri adı altında, gerçekleştirme sıklığı yılda bir kez dahi olsa, Etnospor’un bu faaliyetini önemsememek imkânsız. Çünkü spor tarihimizden kopmamak için, sporun benzer organizasyonun sürdürülme gerekliliği var...
Tarihini bilmeyip, geçmişine kör ve sağır olanlara, sakın ola ki aba, şalvar, yağlı güreş, cirit, rahvan gibi atlı sporları anlatmak için ‘enerjimizi’ zorlamayalım. Onların ne demek istediğinizi anlaması mümkün olmayacağından, emin olabilirsiniz. Söylenenleri anlamak isteyenlerin önce, Avrupa ve batı hayranlığından uzaklaşması gerekiyor. Tüm bunları söylerken Yasin Suresini 9-10-11’inci ayetlerini sesli ve idrak ederek bir kez daha okudum; “Şüphesiz biz onların boyunlarına öyle kelepçeler geçirdik ki, bunlar çenesine kadar dayandı. Şimdi onlar, burunları yukarı, gözleri aşağıda somurtmaktadırlar. Biz hem önlerinden hem arkalarından bir set çekmek suretiyle kâfirleri sarıverdik. Artık (baksalar da) görmezler. Onları (azap ile) korkutsan da onlar için birdir; iman etmezler. Sen ancak Kur’an’a uyan ve (çok esirgeyici) Rahman’ı görmeden büyük saygı gösteren kimseyi korkutabilirsin. İşte sen onu hem mağfiretle hem çok değerli mükâfatla müjdele”.
MARS’TA HAYAT HİKÂYERİ
Mars’ta Hayat Hikâye Yarışması ödül tören davetiyesi, elektronik posta kutumuza düştüğünde heyecanlandık. Heyecanımızın nedeni, öğrencilerin duygu ve düşüncelerini hikâyeleştirip, yazıya dönüştürmeleri. Bilge Çocuk Dergisi ile Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğiyle gerçekleştirilen Mars’ta hayat hikâyesinde, çocukların hayat süreçlerinde hangi hayale sahip olacaklarını sergilemek. Albayrak Holding CEO’su Ömer Bolat’ın dediği gibi ‘Çocuk taze bir çiçek. Çocuğu itina ve sevgiyle yetiştirmek gerek’. ‘Marifet iltifata tabidir...’ anlayışıyla hareketle, ülkemizin dört bir yanından gelen çocukları tebrik ediyoruz. Organizasyona katılım sağlayan binlerce çocuğun, tören sonrası İstanbul Tema Park’ta gönüllerince eğlenmeleri görülmeye değerdi. Yarışmalara başvuran tüm hikâyelerin tek kitapta toplanarak, düşüncenin geleceğe aktarılması sevindirici. Organizasyonda emeği geçen herkesi bir kez daha tebrik ediyoruz...