Sahada şiddet, tribünde ölüm…
Süper Ligin geride kalan 11. haftasına damgasına vuran olay, yazımızın da başlığı oldu. Fenerbahçe-Galatasaray arasındaki mücadeleye, spor veya futbol müsabakası demeye gönlüm rıza göstermiyor....
Süper Ligin geride kalan 11. haftasına damgasına vuran olay, yazımızın da başlığı oldu. Fenerbahçe-Galatasaray arasındaki mücadeleye, spor veya futbol müsabakası demeye gönlüm rıza göstermiyor. Karşılaşma öncesi ve esnasında yaşanan, futbolla bağlantısı olmayan ölüm ve şiddet olayları, almamız gereken derslerle dolu. Bu kaçıncı ‘imtihan’ deyip, her defasında benzer olaylara şahit olurken, süreç ne söz ne de yazıda karşılık buluyor. Çünkü herkesin yaptığı yanına kâr kalmıyor, yollarına devam etmeyi sürdürüyor. Kısacası, Kadıköy’deki yaşananlar ve benzerleri, dünün devamı gibi. Bu gidişleri de son olmayacağa benziyoruz. Nedeni ise, sonucu değiştirmeyen ceza düzeyindeki yaptırımlar…
FUTBOLDA ŞİDDET Mİ DEDİNİZ!..
25 yılı aşkın süredir, spor/futbolun saha içi ve dışı süreçlerini takip etmeye çalışıyoruz. Sportif müsabakalardaki şiddetin temel unsurları, ‘nabza göre şerbet’ misali, dönem dönem değişkenlik gösterdi. Ne yazık ki, asla ve asla, sonu gelmedi. Böyle giderse de, sonuç alınması çok zor gözüküyor! Neden? Bir dönem tribün olayları, bir başka dönem saha içi olayları ve diğerleri. Son örnek Fenerbahçe-Galatasaray karşılaşması.Taraftar tribünde yerini almadan, süreç saha dışında meydan ‘savaşıyla’ başladı. Taraftarın bıraktığı sazı, futbolcu ve teknik adamlar aldı. Sonrasında ise, havada uçuşan ‘kırmızı’ kartlar. Kendini kamufle eden fanatikleri ise ‘VAR’ sistemiyle tespit etmek mümkün. Bu sayede ‘VAR’lığın varlığından şikayetçi olanlar da eleştirileri de devre dışı kalmış olur. Siz bu satırları okurken, caydırıcı olması için trafik cezalarının arttığı haberini aldım. Futbol sahalarını cenk meydanına çevirenler, aldıkları ceza bedelleri/süreleri yaptıklarına karşılık gelmediği sürece, müeyyideler ‘Havanda su dövmeye’ benzetilmesi, doğru bir yaklaşım olur. Sahada, tribünden men ettiğiniz başkan, idareci, teknik adam veya yardımcıyı, siz locadan maç izletme lüksüne sokarsanız, sonuç olarak ne bekleyebilirsiniz ki? Yaptırım konusunda görev üstlenenler, elini taşın altına koyma zamanı çoktan geride kaldı. Şimdi hamle, sportif ifadeyle ‘sonuca’ gitme vakti. Sahi, sporda fanatiği/şiddeti caydırıcı olmak için Emniyetin içerisinde Spor Büro kuruluyor ise, şiddeti caydırıcı hale getirip, konu ile ilgili davaların aylarca sürmesinin önüne geçmek için Spor Savcısı atanıyor ise, daha ne yapılsın? Evet, yapılması gereken cezaların caydırıcı olması. Soru gelebilir; siz kimlerden bahsediyorsunuz? Soruya cevap olarak, isimleri tek tek yazıp, futbol kamuoyunun yakından tanıdığı bu isimler ve fedailerini, şiddetin pahalı kahramanı etmeye gerek var mı?..
TRİBÜNÜ YASA BOĞAN ÖLÜM!..
Fenerbahçe-Galatasaray maçını tribünden izleyen Koray Şener isimli seyirci, tribünde rahatsızlanarak, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Kendilerine Allah’tan rahmet diliyoruz. ‘Her canlı ölümü tadacaktır’ (Ankebut-57) Ölüm geldiği vakit, yaş ve yerin hükmü geçerliliğini yitirmekte. Tek gerçek ölümle yüzleşmek, ebediyete başlayan yolculuk. Her ölümden, ders çıkarmak, erdemlilik. ‘Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Sakınanlar için ahret yurdu elbette ki daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?’ (En’âm-32) gerçeğiyle yüzleşmek; uyanmak için iyi bir fırsat. Derbi maçında yaşananlara bakıldığında, ölüm dahi olsa, yaşanan hiçbir olaydan ‘ders’ çıkarmadığımız, her halinden belli oluyor. Öyle olmasaydı, tansiyonu oldukça bu ve buna benzer futbol karşılaşmalarında istenmedik olaylar yaşanır mıydı? Sonuç itibariyle, spor, futbol veya günlük hayatın parçası. Spor, futbol, adına ne derseniz deyin, insanın yaşayan ölü olmaması, ölüm gelip kapıyı çalmadan, hayatın gerçekleriyle yüzleşmek zorundayız. Ölüme saygıyı görmemezlikten gelmek, sizin şampiyonluğunuza ne kazandırır ki? Koca bir hiç…