Sporda yeni nakarat; engelleri aştım da geldim…
Görememe, işitememe, hareket edememe veya algılamada zorluk çekme. Tüm bu özelliklerden sadece bir veya birkaçına sahip olan bir birey, toplumumuz tarafından nasıl değerlendirilir? El cevap; Üreten değil tüketen...
Görememe, işitememe, hareket edememe veya algılamada zorluk çekme. Tüm bu özelliklerden sadece bir veya birkaçına sahip olan bir birey, toplumumuz tarafından nasıl değerlendirilir? El cevap; Üreten değil tüketen, çabuk hasta olan, algı düzeyine bağlı olarak iletişim zafiyeti yaşayan. Kısacası, bir uzvunun eksikliğine bağlı olarak, topluma ‘külfet’. Bu özelliklere sahip bireyler, halkın tanımına göre ‘engelli’ yakıştırmasının muhatapları. İşimizin gereği, onlarla zaman geçirdiğimizde öyle olmadığının şahidiyiz. Olanları da tek bir nedene bağlıyoruz; ‘imkansızlıklar’…
ENGELLİNİN GÖZÜ KULAĞI, AYAĞI…
Engelli ‘demek’ kolay ama, engelli kelimesinin neye karşılık geldiğini hiç düşünme ‘cesareti’ gösterebildik mi? Kesinlikle ‘hayır’. Kelimelerden daha çok, ‘muhtevaya’ eğilmeye cesaret edemediğimiz için. Halbuki bir uzvun eksik olması, bazen oluyor engellerin açılması için sebep/vesile olabiliyor. Bu gerçeği sporla özdeşleştiğimizde, ifade şeklimiz daha iyi anlaşılacaktır. Spor yapan kardeşlerimizde her görüşmemizde, yaptıkları branşlara bağlı olarak kullandıkları malzeme onların yeri geliyor eli, ayağı, gözü, kulağı, dostu, arkadaşı oluyor. İşte o sadık kalma, bireysellikten çıkıp toplumsal gurura dönüşebiliyor. Nasıl yani?...
MUTLULUĞA ‘YELKEN’ AÇTILAR
‘Bir umudun, bin bir umuda dönüşmesi’ için bir yerden başlamak gerekiyor. Tıpkı, Escobar sendromu nedeniyle yürüme güçlüğü çeken Giresunlu Aslan Yaman’ın, tedavi amaçlı başladığı yüzmede milli takıma kadar yükselmesi, gözleri görmeyen okul çağındaki çocukların buz pateni yaparken ki mutluluğu gibi! Veya, 22 bedensel engelli kardeşlerimizin Mersin’de açık denizlere yelken açtığını duyduğunuzda, neler hissedersiniz? Evet, tüm bunlar gerçekleştiriyorlar ve biz onlara halen ‘engelli’ diyorsak, ‘pes’ doğrusu…