Sporla ahlâk tahribatı (1)
Sporda insan menfaati/mutluluğu, beden eğitimi ve egzersiz olmaktan uzaklaştığında, adeta toplumun kanayan yarası haline dönüşebiliyor. Bunun da kaynağını kişisel hırs ve menfaat oluşturmakta. Bu yaklaşım...
Sporda insan menfaati/mutluluğu, beden eğitimi ve egzersiz olmaktan uzaklaştığında, adeta toplumun kanayan yarası haline dönüşebiliyor. Bunun da kaynağını kişisel hırs ve menfaat oluşturmakta. Bu yaklaşım eğer ‘ideolojik’ bir hale dönüşüyorsa, işte orada, kıvılcımın ateş/yangın yerine dönüştüğü gibi, vahim bir hal alabilmekte. Uğraş verilen spor branşlar, düzenlenen sportif organizasyonlar Batı Medeniyetinin özü ise (ki çoğu öyle), adı sporda olsa, toplumu içerden (mikroplaşan) veya dışardan (canavarlaşan) yok edecek bir süreç yaşatmakta. Bunları dile getirirken, Sâmiha Ayverdi Hanımefendi’nin “Bir başka milletin ideolojisini benimsemenin, topyekûn intihar veya cinayetten başka bir şey olmadığından haberleri yok” sözünü hatırladık…
SPOR SPOR OLMAKTAN ÇIKARSA!..
Spor, hareket, egzersiz ve bedenin eğitimi olmaktan çıktığı anda, içinin doping, şiddet, rüşvet, misyonerlik, ahlâksızlık, çarpık inançlar gibi toplumun çöküntüye sürükleyecek unsurları kendi içerisinde barındığını bilmeyenimiz yoktur, artık. Fakat asıl vahim olan, hat safhaya ulaşan rezalete seyirci kalınmaya devam edilmesi. Spor tarihine her defasına yeni bir ‘rezaletin’ not düşülmesine rağmen, yenilerinin yaşanmaması adına, karar aşamasında adım atılmaması. Böyle bir hamlenin/neşterin kişisel menfaatten (bu parada, makamda olabilmekte) çekinilmesinden başka bir manaya gelmiyor. Çok değil, bir hafta önce bu satırlarda, değerli Akademisyen Ünsal Tazegül hocamızın Bilimsel Makalesine konu olan, Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde misyonerlerin, spor maskesi altında, papazlar aracılığıyla Hristiyanlığı nasıl yaydıklarını, siz değerli okuyucularımızla paylaşmıştık. Şimdi buna benzer, insanımızı spor maskesi altında kendi inancından uzaklaştıran o kadar olay yaşanıyor ki. Bayanların güreştirilmesi, yine bayanların halter, jimnastik, voleybol gibi dayanıklılık gerektiren, kısacası performansa dayalı sportif etkinliklerin içerinde yer almaları, onlara zarar vermekten başka hiçbir yarar sağlamamaktadır. Bu süreç kadının dini değerler, inandığı gibi yaşamasına zarar verdiği gibi, anatomik yapısına da zarar verdiğini Akademik araştırmalarında rastlamak mümkün. Vakıfbank Kadın Voleybol Takımı örneğimizi hatırlayın. Yabancı kadın sporcu transferiyle üst üste ‘Avrupa Şampiyonu’ olmuş. Bir başka izahı, ‘Batılı anlayışın değirmenine su taşıyor’… Halen ‘Vakıfbank’ın Şampiyonluğu, kime ne yarar sağlayabilir ki?’ sorusunu sormaya devam mı edeceğiz! Yazık…
MİLLİLEŞMEYE SPORU DA KATMALIYIZ
Ekonomi, sanayi gibi gelişmişliği yerli ve milli sürece oturtmaya çalıştığımız zaman diliminde, batı hayranlığı aşkına insanımızın maneviyatını spor değirmeninde öğütmeye, kül ufak etmeye, kimin ne hakkı olabilir ki! O kadar yazmamıza rağmen süreç devam ediyor. Bu konuda somut, İzmir Büyükşehir Belediyesi örneğimizi hatırlayalım. Ülkemizde bayan güreşinin yerel yönetimlere sokan CHP’li Belediye, geçtiğimiz yıllarda bu branşını kapattı. Sessiz sedasız bir kadın spor branşı kapanıyor ve kimseden ‘çıt’ yok (branşını kapacak belediyelere dileriz örnek olur) Bunun nedeni ne olabilir ki? Ya, yaptıkları işin ilerideki süreçlerde bugünün çocukları/kızları, yarının kadını olacak bu vatandaşlara, fiziksel ve ruhsal (yüksel ihtimal her ikisi de) zarar vereceği. Veya, diğer mahalli ve yerel yönetimlerin de bu sürecin içine girmeleri, CHP Belediyesi olarak üstlenilen misyonun (kısa sürede yaygınlaştırmak) tamamladığını düşünmesi? Yine bu soruların cevabını da, yorumunu da siz değerli okuyucularımıza, bu hususta yaptırımı sporumuza yön veren yöneticilerimize bırakıyoruz…