Neleri neden kayıp ettik?
Türkiye'de eğitimin iş bilmezler tarafından çorbaya döndürülmesi ne anlama geliyor biliyor musunuz? Anlatayım. 1980'lerde Güney Kore iki şey yaptı. Biri, millî bütçeden AR-GE'ye yüzde iki buçuk pay...
Türkiye'de eğitimin iş bilmezler tarafından çorbaya döndürülmesi ne anlama geliyor biliyor musunuz? Anlatayım.
1980'lerde Güney Kore iki şey yaptı. Biri, millî bütçeden AR-GE'ye yüzde iki buçuk pay ayırdı. Normal olanı bu değildi. Genelde gelişmekte ve gelişmiş ülkeler binde 2,5 pay ayırıyorlardı. Hâlbuki G. Kore yüzde 2,5 pay ayırmıştı.
Neden?
Kalkınmayı seçmişti de ondan.
Büyümek ve ilerlemek istiyordu.
Ancak sadece para yeterli değildi. Bir şey daha yapması gerekiyordu. O da eğitim düzenlemekti. Öyle yaptı. Eğitim sistemini geleceğin G. Kore'sini inşa edecek bir felsefeye, öğretim süreçlerine göre düzenledi. Çünkü araştırma ve geliştirme (AR-GE) nitelikli insanlar sayesinde amacına ulaşacaktı.
Benzer durum aynı yıllarda İngiltere'de ve ABD'de de yaşandı. Bu ülkeler, teknoloji çağının yurttaşlarını hazırlayacaktı. Buna göre matematik öğrenecekler, buna göre fizik bilecekler ve buna göre sosyal yaşam şartlarına hazırlanacaklardı.
Peki biz?
Biz ne kadar eğitimden anlamaz adam veya kadın varsa, millî eğitim bakanlarını onlardan yaptık. Yetmedi, eğitim denilince meseleyi gelişme ve ilerleme açısından değil, "partimin ideolojisine uygun insan nasıl yetiştiririm" açısından ele aldık.
Hâlbuki bu yanlışı Osmanlı zamanında yapmıştık. Koca devleti nasıl batırdık sanıyorsunuz?
Bir zamanlar Uluğ Bey, Ali Kuşçu, Takiyüddin gibi büyük astronomları yetiştiren bir millet, 16. yüzyıldan sonra, kendi fasit dairesine döndü. Öyle ki rasathaneleri kuran bir toplum iken, 1578'de şeyhülislam fetvaları ile havaya uçurduk. İşte bu durum, eğitim sisteminin ürünüydü. Bozulan medreselerin yetiştirdiği yeni Osmanlı bürokrasisinin kararıydı. Bunun sonucu ne oldu biliyor musunuz?