Ama bu zulüm olur!
KHK ile işinden atılmış bir doktor düşünün... - Kendisine savunma yapacak bir imkân sunulmamış! - Hakkında herhangi bir adli karar yok! - Muhtemelen yakınlarından biri FETÖ’cü falan diye böyle bir...
KHK ile işinden atılmış bir doktor düşünün...
- Kendisine savunma yapacak bir imkân sunulmamış!
- Hakkında herhangi bir adli karar yok!
- Muhtemelen yakınlarından biri FETÖ’cü falan diye böyle bir muameleye maruz kalmış!
- İşine dönmesinin tüm yolları tıkanmış!
*
Sayın seyirciler!
Meclis’te alınan bir kararla...
İşte böyle bir doktorun...
SGK ve kamu kurumlarıyla anlaşmalı hastanelerde görev yapmalarının bile önüne geçilmek isteniyor.
*
SGK ve kamu kurumlarıyla anlaşmalı olmayan hastanenin yok denilecek kadar az olduğu düşünülürse...
Bu yapılan “zulüm” sayılabilir.
*
Bu durumda ben de elimden gelen tek şeyi yapıyorum:
Zulme rızanın bile zulüm olarak görüldüğü bir anlayışın mensubu olmakla övünen AK Parti yetkililerini, tutumlarını bir kez daha gözden geçirmeye davet ediyorum.
ATATÜRK KİME NASIL BAKACAĞINI BİLİR
BİR imam hatip lisesi öğretmeni, öğrencilerin oluşturduğu köşedeki Atatürk fotoğrafına bakıp...
“İndirin bunu... Hain hain bana bakıyor” demiş.
Adam haklı aslında...
Çünkü Atatürk, kime nasıl bakılacağını çok iyi bilen bir liderdir.
Bilhassa hainler, Atatürk’e bakınca ihanetlerini hatırlarlar!
OH MY GOD!
SELMAN Öğüt adlı akademisyen kardeşimiz, televizyon ekranında CHP’li Öztürk Yılmaz’la “Türkçe Ezan” konusunu tartışıyor.
*
Tartışmanın tam göbeğinde Selman Öğüt şöyle diyor:
“Allahuekber ne demek? Allah birdir demek. Herkes bunu bilir.”
*
Oysa “Allahuekber” demek, “Allah birdir” demek değildir, “Allah en büyüktür”demektir.
Herkes bunu böyle bilir.
*
Halimiz ahvalimize bakın hele:
Televizyon ekranında “Ezanın anlamını herkes bilir” tezini savunan bir akademisyenimiz, ezanın anlamını bilmiyor!
Oh My God! Oh My God!
NÂZIM SÖZDE YAZARSA
AKİT gazetesinde Nâzım Hikmet için şöyle bir şey çıkmış:
“Ders kitaplarında kendisine yer verilen sözde yazar...”
*
Eğer Nâzım Hikmet “sözde yazar” ise...
Bütün yazarlar, “sözde yazar” olarak anılmak için can atar.
TAKLİTÇİ ZİHNİYET: MELİH GÖKÇEK
- Ben Twitter’a girdim, baktım bu da Twitter’da...
- Kendime şık bir siyah deri çanta aldım, baktım bu da almış.
- Ben Türk kahvesine meyil verdiğimi belli ettim, baktım bu da kendisini Türk kahvesine vuruyor.
- Ben Melihat Gülses dinlemeye merak sardım, baktım bu da Melihat Gülses hayranı olmuş.
*
En sonunda bu da oldu:
Bende “Sekter” adlı karizmatik bir kedi var ya...
Baktım bu da Sekter’in tıpatıp benzeri bir kediyi sahiplenmiş!
*
Rahmetli Erbakan Hocam yaşasaydı bu Melih Gökçek’e “Seni gidi taklitçi zihniyet seni” derdi, başka bir şey demezdi.
ANNEMDEN ÖĞRENDİĞİM KELİME
“Oradan soğuk geliyor, şöyle duldada dur” dedi annem.
“Ne?” dedim, “Dulda mı?”
*
Hemen sözlüğe baktım.
Dulda, “kuytu yer, korunaklı yer” anlamına geliyormuş.
Sonra aklıma geliverdi Ahmed Arif’in “Oy Havar” şiirindeki o güzelim mısra:
“Pusatsız, duldasız, üryan...”
ARO anne!