Biz de sizi tebrik ediyoruz Bülent Bey
Bülent Arınç (Bülent abimiz yani), önceki gün, Bilkent Üniversitesi’nde “Dünden Bugüne Türk Siyaseti” konulu bir konferansta konuştu. Konuşmasında, tutuklu gazetecilerle ilgili Anayasa Mahkemesi kararını...
Bülent Arınç (Bülent abimiz yani), önceki gün, Bilkent Üniversitesi’nde “Dünden Bugüne Türk Siyaseti” konulu bir konferansta konuştu.
Konuşmasında, tutuklu gazetecilerle ilgili Anayasa Mahkemesi kararını da değerlendirdi ve şöyle dedi: “Zühtü Arslan’ı tebrik ediyorum. Türkiye’nin ufkunu açacak bir karar verdi.”
Konuşması bu tebrikle sınırlı olsaydı, böyle bir yazıya gerek kalmayacaktı.
Bülent Arınç, “trol” ve “troliçe” gibi iki değerli kavram armağan ettiği bir önceki o çok yakışıksız konuşmasında tamamlayamadığı meselesini, belli ki, bu konuşmasıyla “halletmek” istiyor.
Herhalde Bülent Bey’in “Erdoğan” diye bir meselesi var.
Niye böyle bir “mesele” edindiğini bilmiyorum... İkili arasındaki münasebetin derinliği ya da sığlığı konusunda “yakin bilgi”ye sahip olmadığım için, bu konuyu geçiyorum: Şunu söyleyebilirim: Sonuçta yetişkin bir insan, meselesini halletsin!
Ben daha çok, Bülent Bey’in konuşmalarının kamuoyunda oluşturduğu “yankı”yla ilgiliyim.
Her defasında aynı şey oluyor.
Ne zaman Bülent Arınç konuşsa ve aykırı addedilebilecek şeyler söylese, “vicdan patlaması” muamelesi görüyor. Başta AK Parti’yle problem yaşayan Doğan Medya Grubu ve “paralel cenah” olmak üzere, bilumum muhalif odaklar, bu çıkışları, Bülent Bey’in “dava arkadaşlarım” dediği Erdoğan ve çevresi için “yargılama” fırsatına dönüştürüyor.
Öyle konuşmalar, öyle çıkışlar ki, insan ister istemez şunu düşünüyor:
Bir tek Bülent Arınç vicdanlı, bir tek Bülent Arınç dürüst...
Bütün olumlu hususiyetler Bülent Bey’de toplanmış durumda: Zarafet, nezaket, nezahet, dürüstlük, demokratlık.
Diğerlerinde bunları zerresi dahi yok.
Mesele bir iktidar uygulamasıysa, bunun başat ve etkin temsilcilerinden biri de Bülent Arınç’tı. Meclis Başkanlığı yaptı, Başbakan Yardımcılığı yaptı, Başbakanlığa “vekâlet” etti... Bugün “vicdani yaptırım”la karşı karşıya bırakılan hükümet icraatlarının sorumluluğu onu da bir miktar bağlamaktadır.
Kaldı ki, vicdan gösterisi, kişiyi vicdanlı kılmıyor...
Paralel yapıya yönelik operasyonlardan bahisle, “Cübbemi giymek istiyorum” dediğinizde, size başka “operasyonları” hatırlatırlar ve şunu sorarlar: “Koskoca soğuk savaş döneminde, iki hasım devletin yakaladığı casus sayısı 12 iken, bir paralel istihbarat müdürü, bir batında 450 casusu derdest edip hâkim karşısına çıkarıyor. Casus addedilen 450 TSK görevlisine en şen’i, en alçak, en rezil iftiralar atılıyor; belge üretiliyor; bütün bir hayatını bekâretle geçirmiş hanımefendilere ‘bekâret raporu’ aldırılıyor... Neden cübbenizi hatırlamadınız? Burada vicdani bir sorumluluk hissetmediniz mi?”