Contaları yaktı... Nokta!

Hasan Cemal “ünlemli, noktalı” yazılarına devam ediyor. Neredeyse her yazısını, aynı ünlemli ifadeyle bitiriyor.  Böylece “son nokta”yı koymuş oluyor. Hem son noktayı koymak, hem de...

Hasan Cemal “ünlemli, noktalı” yazılarına devam ediyor. Neredeyse her yazısını, aynı ünlemli ifadeyle bitiriyor. 

Böylece “son nokta”yı koymuş oluyor.

Hem son noktayı koymak, hem de başa dönüp “bozuk plak” düzeninde ünlemek nasıl bir halettir?

Muhtemelen espri vehmetti. Ya da, etki uyandırdığını düşünüyor.

Benden başka da etkilenen (!) yok, niyeyse! Yazdıklarını bu sütuna taşımasam, kimselerin haberi olmayacak. 

Denilebilir ki, “O zaman niye ciddiye alıyorsun? Bırak kendi kendine konuşsun dursun.”

Ben de tam aksini göstermeye çalışıyorum. Ciddiye almadığım için köşeme taşıyorum.

Matbuatımızda “Hasan Cemal tıynetine sahip” mebzul miktar isim var. Kendi kendilerine konuşup duruyorlar ve ciddiye alınmadıkça “rezillik çıtasını” daha da yükseltiyorlar.

Çünkü söyledikleri/yazdıkları, üzerinde tartışabileceğimiz, siyaseten yararlı ve iş görecek itirazlar değil... Sadece itiraz etmiş olmak için itiraz ediyorlar ve “delirmiş” edasıyla sağa sola saldırıyorlar. Bu tutumun toplumda (siyaseten) bir karşılık bulmadığını/bulmayacağını ve asla ciddiye alınmayacağını tanıtlayan bir örnek olduğu için Hasan Cemal’in sabuklamalarını sütunuma taşıyorum. Ben de çok hoşnut değilim durumdan.

Hasan Cemal’i tanırım. Daha doğrusu, tanışırız.

Dost ortamlarında bir-iki kez karşılaştık. Yarenlik ettik, birbirimize takıldık, birlikte yemek yedik, güldük, eğlendik, filan... Başka da bir yakınlığım bulunmuyor.

Eskiden, fikren anlaşamasak da (muarız olduğumuz 28 Şubat sürecinde bile) saygı duyardım, namusu mücessem bir muarız olarak görürdüm ve galiba önemserdim. Samimi de bulurdum. (“Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım” adlı kitabını, önce tarihsel bir tanıklık, sonra da samimi bir iç dökme girişimi olarak gördüm ve önemsedim. Hasan Cemal, bir dönem karıştırdıkları haltları, hiç perva göstermeden, nedamet getirerek, tekerrürünün başımıza açacağı gailelerin farkında olduğu izlenimi uyandırarak anlatıyordu ve aslında iyi de ediyordu. Böylece, “devrimci şiddetin tarihsel meşruiyeti” diye atıp tutan sosyalist önderlere, “Bırakın ‘darağacında üç yiğit’ edebiyatını, siz önce elinizdeki kanı temizleyin” diyebiliyorduk.)

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Siz CHP'liler hep böyle misiniz? 27 Ekim 2020 | 2.321 Okunma Enver Altaylı, Fetullah'ın asker arkadaşıydı 26 Ekim 2020 | 5.099 Okunma Boşboğazlığın işe yaradığı anlar 16 Ekim 2020 | 2.169 Okunma Bahçeli neden Bişkek uyarısı yaptı? 14 Ekim 2020 | 1.224 Okunma Siyasi ahlak ve Kılıçdaroğlu 13 Ekim 2020 | 3.675 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar