Hem darbeci, hem sahtekâr!
Bülent Ecevit, kırılgan siyasetçilerimizin başında geliyordu. Bunda şairliğinin, aile terbiyesinin, saf idealistliğinin büyük payı var elbette. Merve Kavakçı’ya yaptıklarından dolayı affetmedik....
Bülent Ecevit, kırılgan siyasetçilerimizin başında geliyordu. Bunda şairliğinin, aile terbiyesinin, saf idealistliğinin büyük payı var elbette.
Merve Kavakçı’ya yaptıklarından dolayı affetmedik. Arkasından bir boşluk bırakarak ve milyonlarca insanı yaralayarak gitti. İçimizden, rahmet okumak bile gelmedi.
Ne demişti? “Burası devlete meydan okunacak yer değildir.”
Bu çıkışıyla, başörtüsüyle Meclis’e girmeye cüret eden Merve Kavakçı’ya karşı linç kampanyasının fitilini ateşlemişti.
Orası, tam da devlete meydan okunacak yerdi oysa. Kendisini devletleştirmiş bürokratik vesayete karşı ancak ve sadece Meclis’te meydan okunabilirdi.
Ecevit’in kırılganlıklarından söz ediyorduk...
Hüseyin Gülerce ağabeyimiz, vaktiyle, “Ecevit, Merve Kavakçı’ya yemin ettirmeyerek darbeyi önledi” demişti.
Belki de...
Bir şeyleri önlediği muhakkaktı ama önlediği şey darbe miydi? Emin olamıyorum.
En azından “laiklik” diye ölen askerin gazını almış, ahlaksız basının daha da ahlaksızlaşmasını önlemişti. Ama Kavakçı’ya da büyük ayıp etmişti.
Bunu “olumlu icraatları” hanesine yazacaksak, evet, gaz almak suretiyle bazı azgın sinirleri yatıştırmıştı, iyi de etmişti ama bu başarıyı (!) 12 Mart’ta gösterememişti. “Darbe bana karşı yapıldı” deyip CHP genel sekreterliğinden istifa etmişti.
Darbenin yönü farklı olsaydı, yani müdahaleyi Memduh Tağmaç ekibi değil de, 9 Mart’çılar (Cemal Madanoğlu ve İlhan Selçuk ekibi) yapsaydı, aynı sinik alınganlığı sergileyecek miydi?
Sanmıyorum...
Muhtıra radyodan okunduğunda “salim arkadaşlar” sevinmişlerdi, “bu gelenler bizimkiler” demişlerdi... Gelenlerin “beklenenler” olmadığı anlaşılınca da küsmüşlerdi. İstikbalin “Devrimci Karaoğlan”ı Ecevit de, kırılgan ve alıngan olduğu için, küskünlüğünü istifayla “taçlandırmıştı.