Niye kızıyoruz ki? Eleman görevini yapıyor!
Bunların bir adamı vardı... Geçen dönem milletvekiliydi... 24 Haziran seçiminde niyeyse listeye koymadılar... Niye acaba? Mehmet Bekaroğlu gibi, yalancılıkla müfterilik arasında gezinen ve yediği ayarlara...
Bunların bir adamı vardı... Geçen dönem milletvekiliydi... 24 Haziran seçiminde niyeyse listeye koymadılar...
Niye acaba?
Mehmet Bekaroğlu gibi, yalancılıkla müfterilik arasında gezinen ve yediği ayarlara rağmen mesaisini sürdüren bir kalıpsızı tercih ettiler...
Üstelik Mustafa Kemal’e “kefere” demişliği vardır...
Niye kendi adamlarını değil de, Abdüllatif Şener ve Mehmet Bekaroğlu gibi çapsızları tercih ettiler?
Kendi adamlarında da çap sorunu vardı elbette... Ama “açık sözlü” olmak için çap gerekmiyordu... Çapsızdı ama açık sözlüydü; arkadan dolanmak yerine, sözünü “doğrudan” söylemeyi tercih ediyordu.
İyi ki de böyle yapıyordu...
Böylece nerede durduklarını, Türkiye için ne düşündüklerini daha net söktürebiliyorduk.
Ne diyordu “adamları”?
Noktasına virgülüne şunu: “Yabancılar Türkiye’ye gelmesin. Türkiye’ye yatırım yapmasın... Çünkü Türkiye, yabancı yatırımcılar için güvenli bir ülke değil.”
Diyeceksiniz ki, “Bunları ve daha fazlasını Kemal Kılıçdaroğlu da söylüyor... Ne var ki bunda?”
Doğrudur...
Kılıçdaroğlu daha fazlasını söylüyor...
Geçenlerde İngiltere’ye gitti. Bir dizi temaslarda bulundu. Orada da söyledi: “Türkiye’de yabancı sermayenin güvencesi yok.”
Mesele ne peki?
Mesele şu:
Ülkesi aleyhindeki her kampanyaya balıklama atlayan; balıklama atlayan ve bu kampanyalara içerik ve malzeme üreten Kılıçdaroğlu, durumunu “faş” edenleri mahkemeye veriyor.
Kendisiyle yapılan bir söyleşide, bir soru üzerine, “Hayır, bugüne kadar kimseyi mahkemeye vermedim. Hakaret kastı taşıyanlar dâhil...” demişti.
Düpedüz “yalan” söylemişti.
Mesela bu satırların yazarını, “Neden Türkiye düşmanlarıyla iş tutuyorsunuz Kemal Bey?”diye sorduğu için, aylarca Adliye kapılarında süründürmüştü.
Kılıçdaroğlu, sadece durumunu faş edenleri değil, “tıynetini” hatırlatanları da mahkemeye veriyor.
Ki, kişiye şeref kazandırmayacak bir tıynettir bu: Yalancılık.
Bir arkadaşımız (Hasan Öztürk), Kemal Bey’e “yalancı” dediği gerekçesiyle yargılanıyor...
Mahkemece tescil edilmiş ve Kemal Bey’i tanımlayan bir hususiyet oysa bu... “Kemal Bey yalan söylüyor” dediğinizde bu durum o kadar da yadırganmıyor, insanları irkiltmiyor.
Çünkü neredeyse her konuda yalan söylüyor.
Her fırsatta yalan söylüyor.
Bunu “sistematik” hale getirmiş durumda...
Mesela, “5 günlük askerden darbeci olur mu kardeşim?” açıklaması...
Hiçbir kayıtta, hiçbir resmî varakada 5 günlük askerin mevkuf bulunduğu yazmıyor...
Kaldı ki, 5 günlük asker (henüz “yeminini” ikmal etmediği için) dış göreve gönderilmez, eline silah verilmez. Askerlik yapmış herkes bilir bunu. Ama Kemal Bey nedense (neden acaba?) yalan söylemeyi tercih ediyor.
Daha da kötüsü, 15 Temmuz akşamı eline silah verilip dışarı çıkarılanların tamamına yakınının serbest bırakıldığı bilgisini kamuoyundan gizliyor.
Bunu niye yapıyor?