Önce bu hanıma silah bıraktırın!
Cumhuriyet gazetesinin hanım yazarı şöyle diyor: “HDP’nin tabanı PKK sempatizanı, bunu biliyorduk, tam da bu nedenle silahlı işlerden uzaklaşmanın yolunun HDP’nin güçlenmesi olduğunu...
Cumhuriyet gazetesinin hanım yazarı şöyle diyor: “HDP’nin tabanı PKK sempatizanı, bunu biliyorduk, tam da bu nedenle silahlı işlerden uzaklaşmanın yolunun HDP’nin güçlenmesi olduğunu düşündük, o zaman iktidar da bu havadaydı. Ne zaman ki, HDP Başkanlık sistemine karşı olduğunu ilan etti, hava değişti.”
Bir analiz...
Kaldırıp çöpe atacağınız türden bir analiz üstelik...
Hayır, konu analizin “değersizliği” değil.
Bir dönemi ve bir kavrayışı (bir zihniyeti) ele verdiği için üzerinde durma gereği duydum.
Hanım kardeşimiz (ki, bir ara HDP’lilerle “zılgıt arkadaşlığı” yapmıştı), HDP’nin siyasete ikna edildiği ve çözüm masasının ortada durduğu dönemde “çözüm karşıtı” bir pozisyondaydı.
Daha doğru bir ifadeyle, PKK’nın (çözüm istemeyen) şahin kanadıyla teşrik-i mesai halindeydi. Tıpkı, Hasan Cemal gibi...
PKK, hiç değilse “silah bırakacakmış gibi” yapıyordu ama hanım kardeşimizi ve Hasan Cemal’i silah bırakmaya ikna etmek mümkün değildi.
Bu nedenle, Dolmabahçe teşrikine kadar HPD’lilere gücenikti.
Hasan Cemal’imiz dağlara vurmuştu kendini, “silah bırakmak ağrınıza gitmiyor mu?” diyerek terörist ayartmaya çalışıyordu, hanım kardeşimiz de “AK Parti’nin dümen suyuna girmekle” suçladığı HDP’ye verip veriştiriyordu...
Ne zaman ki PKK cenahından “HDP kime sordu da silah bırakacağımıza hükmediyor? Önder Öcalan serbest bırakılmadan çözüm mözüm yok” açıklamaları gelmeye başladı ve hasbelkader kurulmuş masa devrildi, hanım kardeşimiz HDP’lilerle teşrik-i mesaisine yeniden başladı.
Bu tespiti yaptıktan sonra, işin “çöplük” kısmına geçebiliriz...