Perinçekçi mi olduk?
Hangi değerleri temellük ettiğini, “emek” kavramının neresinde durduğunu, “işçi hakları” lafzının altını dolduracak hangi politikaları geliştirdiğini bilmediğimiz bir...
Hangi değerleri temellük ettiğini, “emek” kavramının neresinde durduğunu, “işçi hakları” lafzının altını dolduracak hangi politikaları geliştirdiğini bilmediğimiz bir parti var. Önceki ismi “İşçi Partisi”ydi. Sonra “Vatan Partisi”ne dönüştürüldü.
Esasında “Vatan Partisi” diye de bir şey yok.
Doğu Perinçek diye bir şey var. Daha doğrusu, “Perinçekçiler” diye bir şey var.
İşbu Perinçekçiler, 28 Şubat tantanasının sürdüğü günlerde, özgürlük taleplerine karşı, “Devrim yasaları uygulansın, İstiklal Mahkemeleri kurulsun” diye bir kampanya başlatmışlardı. Bütün duvarları afişlerle donatmışlardı... Siz, “Bu başörtüsü yasağı biraz ayıp olmuyor mu” diyordunuz, Perinçekçiler “yargılanacaksınız” diyerek “İstiklal Mahkemeleri”ni işaret ediyordu.
Birkaç yıl önce, bu hususu dile getiren bir yazı yazmıştım. O zamanki ismiyle “İşçi Partisi”nin bir yetkilisinden açıklama gelmişti.
Şöyle diyordu yetkili açıklamasında: “1996-97’deki ‘Devrim Kanunları Uygulansın’ kampanyamız Star yazarı Ahmet Kekeç’i ürkütmüş. Bugünkü yazısına bakarsak, aklı hâlâ orada...”
Evet, aklım hâlâ oradaydı...
Ne kıratta solcular olduklarını, tıynetlerini, “öteki”nin özgürlüğü konusunda ne düşündüklerini ele verdiği için aklım hâlâ oradaydı...
Patronları Doğu Perinçek, yine 28 Şubat tantanasının sürdüğü günlerde “İlericilerin tankları var” buyurmuştu. Maaile darbenin tedvirine memur yazılmışlardı. Aklım elbette orada olacaktı.
Bu hatırlatmayı niçin yaptım?
Kaç gündür, internet mecralarında, Perinçekçi olduğumuza ilişkin haberler okuyorum.
Perinçek, Akit TV’ye çıkmış... Paralel örgüte yönelik operasyonları övmüş... Hatta Erdoğan’ın doğru bir çizgide olduğunu söylemiş... Profesör Sedat Laçiner de (gözaltına alınmasına üzüldüm, buradan ‘geçmiş olsun’ diyorum) paralel örgüte yönelik operasyonların arkasında devlet içindeki Perinçekçi ekibin bulunduğunu ima eden bir yazı yazmış.
Bu da, İslamcılarla Perinçekçilerin, “Ergenekonculuk” temelinde ortaklık kurduklarını gösteriyormuş.
Önce, bir konuya açıklık getirmem gerekiyor:
Bugüne kadar kimseden müşteki olmadım.
Hiçbir meslektaşımla, hiçbir siyasiyle yargı önünde hesaplaşmadım.
Basın dalaşmalarını “ek gelir” fırsatına çevirmedim. Yani, tazminat davası açmadım, kimsenin parasına tamah etmedim.
Küfredenler oldu, hedef gösterenler oldu, ihbar edenler oldu, iftira atanlar oldu, kişilik haklarıma saldıranlar oldu, “karanlık oda” mensuplarıyla kafa kafaya verip “özgün” ve “el değmemiş” tevatürler üretenler oldu (hani, “İsmail’in anasını belledim” demişti ya bir şerefsiz... O ilişkilerden söz ediyorum!), müstear ismin arkasına gizlenip yüreksizce dedikodu yapanlar oldu, asparagas haberlerle itibarsızlaştırmaya ve gözden düşürmeye çalışanlar oldu...
Hepsi de bu mesleğin saygın ve itibarlı kalemleriydi...
Dönüp bakmadım bile.
Dönüp bakmayı “tenezzül meselesi” saydım.
Çok şükür elimde kalemim vardı.
İcaplarına “kalemimle” baktım.