Suikast tiyatrosunda ikinci perde
Gezi yalancısı Can Dündar’a yönelik “suikast tiyatrosu”nu hatırlayacaksınız. Saldırgan, silahını çekip, yere doğru bir el ateş ediyor. Can Dündar’ımız, kendisini korumaya...
Gezi yalancısı Can Dündar’a yönelik “suikast tiyatrosu”nu hatırlayacaksınız.
Saldırgan, silahını çekip, yere doğru bir el ateş ediyor.
Can Dündar’ımız, kendisini korumaya çalışan kadınını bırakıp, o sırada yanında bulunan bir şahsı siper alarak (“kurşunlar bana değil, siper aldığım şahsa isabet etsin” der gibi) “tırıslama” kaçıyor.
Burada araya girmem gerekiyor:
Sosyal medyadaki “karısını bırakıp kaçtı, tabansız” türündeki tepkileri aşırı ve ağır buluyorum.
Can korkusu bu...
Kaçabilir...
Onun da ötesinde, bu tür yorumların, kendisine onulmaz acılar çektirmiş erkeğini (her şeye rağmen) korumaya çalışan hanımefendiye haksızlık (ve hatta saygısızlık) olduğunu düşünüyorum.
Devam edelim:
Saldırı, başlıkta da belirttiğim gibi, bir tiyatroydu, bir “saldırı karikatürü”ydü. Abartmıyorum. Görüntülere internet mecralarında ulaşabilirsiniz.
Saldırgan Murat Şahin, tabancasıyla hamle ederken, birileri koluna yapışıyor.
Saldırıya muhatap olan şahsın karısı da hemen müdahale ediyor: Bir taraftan saldırganı zapt etmeye çalışırken, diğer taraftan cep telefonuyla görüntü alıyor.
Hanımefendinin “kahramanlığına” ve “işgüzarlığına” diyecek bir şey yok: Saldırının bir “mizansen” olduğunu zihinlere kazımanın dışında bir işe yaramazlar...
Hayır, elbette hanımefendiyi suçlamıyorum...