Tarihin en büyük sahtekârlığı
Hep okuruz... Çoğu “itiraf” sadedindedir... Solun “şiddet”le ilişkisini kurcalayan ürpertici, irkiltici, çoğu “içeriden tanıklık”la kotarılmış yazılar. Şiddet, bir...
Hep okuruz... Çoğu “itiraf” sadedindedir... Solun “şiddet”le ilişkisini kurcalayan ürpertici, irkiltici, çoğu “içeriden tanıklık”la kotarılmış yazılar.
Şiddet, bir enstrümandır sol düşünceye göre.
Makbul bir enstrümandır üstelik.
Hangi mücadeleci-sol metne bakarsanız bakın, mutlaka “devrimci şiddet” lafzıyla karşılaşırsınız... Bu söz, “devrimci şiddetin tarihsel meşruiyeti” gibi parlak ifadelerle süslenir bir de...
Şiddet, amaca giden yolda “arızî” ve “olması gereken” bir uygulama olarak görülür.
Duvar yıkıldı, “Sovyetik” siyaset tarzı tarihe karıştı, hâlâ Pol Pot’a ve kıyıcı devrimci Stalin’e övgüler düzen metinler okuyoruz... “İnsan sevgisi”ni dilinden düşürmeyen şairlerimiz hâlâ şiddet güzellemeleri yapıyor... Hâlâ ölümler kutsanıyor... Tarihin en büyük sahtekârlığı “devrimci pratik” diye değer görüyor...
Stalin övgüsünde yarışanlardan birini, Gezi kalkışmasından hemen sonra, Kadıköy’deki bir barış mitinginde izlemiştim. “Cebinde revolver” olan şair hani...