Bu aslında güzel bir hikâye..
Bu aslında bizim hikâyemiz. Çok basit ama güzel bir hikâye..Senesini tam hatırlamıyorum, Orhan Taşanlar'ın İstanbul Emniyet Müdürü olduğu yıllardı.Bizim evin sokağında kavga çıkmış...
Bu aslında bizim hikâyemiz. Çok basit ama güzel bir hikâye..
Senesini tam hatırlamıyorum, Orhan Taşanlar'ın İstanbul Emniyet Müdürü olduğu yıllardı.
Bizim evin sokağında kavga çıkmış, kavga edenlerden biri diğerini kaldırdığı gibi park hâlindeki aracın kaputunun üzerine atmış.
İki saat sonra haberim oldu, işyerinden mahalle karakolunu aradım;
-Sokakta kavga eden serseriler benim aracıma da zarar vermişler, ne yapmam lazım dedim.
Polis:
-Kavga değil oradaki esnaf bizim arkadaşımıza saldırmış, dedi.
Akşam eve geldim.. Sokaktaki her esnaftan bir kişiyi almış götürmüşler. Kasabın çırağı, bakkalın ortağı, lokantanın sahibi vs.
Hikâyeyi dinledim:
Bir minibüs sokağı kapatmış, mal indiriyor.. Arkasında aracın içindeki, "Yolu aç geçeceğim" diyor. Minibüs şoförü; "Abi bir çuval kaldı azıcık müsaade" deyince, yol isteyen hışımla aracından inip minibüs şoförüne dalıyor.
Minibüs şoförü kendisine saldıranı yere yatırıp gırtlağına levyeyi basıyor..
Esnaf da işin içine girince kargaşa yaşanıyor.
Yol isteyen polismiş. Bana saldırdılar deyip yardım istemiş. Gelen ekipler de sokakta kim varsa alıp götürmüşler.
İki gün geçti, millet içeride..
Soruyorum:
-Neredeler?
-Gayrettepe'delermiş, bizi görüştürmüyorlar diyor esnaf..
Zamanın emniyet müdürüne bir faks çektim.
Bir memurunuzun kaprisi için bu kadar insanı neden gözaltında tutuyorsunuz. Sıradan bir olay. İşin içinde polis olmasa gözaltına bile alınmazlardı. Varsa bir suçları savcılığa sevkedin.
İki saat içinde savcılığa sevketmeden hepsini bırakmışlar..
Aradan altı ay geçti bir polis kapıya dayandı.