Etli butlu bir yazı
Hak için kurbanlar, küp için - lüp için kavurmalar tamam. Kurban zaten dinin emri. Sosyal-psikolog ruhlu kimi vaizlerimize göre ise “kurban kesmek stresi alır, cinayetleri önler!”miş. Ama cinayetler, tıpkı trafik...
Hak için kurbanlar, küp için - lüp için kavurmalar tamam.
Kurban zaten dinin emri. Sosyal-psikolog ruhlu kimi vaizlerimize göre ise “kurban kesmek stresi alır, cinayetleri önler!”miş.
Ama cinayetler, tıpkı trafik kazaları gibi bayramda da hız kesmedi. Sayın yurttaşlarımızın, streslerini kurban kesmek bile kesmedi.
Gaza basmaya, sevgili ya da eş evi basıp pompalıya başvurmaya devam.
Geçelim.
TL’ye özgürlük ve TC’ye bağımsızlık için, ABD emperyalizmine karşı savaş verirken bunlar ayrıntı.
Kurban kesmek özünde et yemenin faziletine dayanır.
Prof. Canan Karatay da aynı kanıda. Çok açık söylemiyor. Ama dediği şu:
“Eşinizin başının eti hariç, her tür eti yiyebilirmişiz. Kelle paça, mumbar, şırdan, bilumum sakatat!”
***
Dava adamı olmak zor... Ama en zoru “dava kadını” olmak.
Dr. Canan Hanım bir dava kadınıdır.
Zorlu davasını önce adamlara karşı da sürdürmek zorunda. Yine de şanslı. Karşısında ülkemizin en uygar kesimi olan hekimler ve tabip odaları vardır.
Arkasında ise her kentimizin her semtini sarıp sarmalayan, Adana’yı, Antep’i, Urfa’yı da içine alan muazzam bir kebapçı - işkembeci - kokoreççi lobisi.
***
Gazeteciliğin bir döneminde tam zıddı cepheden bir “dava kadını” ile röportaj yapmıştım.
Julia M. Riley İrlandalı bir sivil toplum gönüllüsü idi.
Vejetaryendi. Et yenilmesine karşıydı. Eti sevmediğinden değil, hayvanlara merhametinden ve onların da ecelleriyle ölme hakkı olduğuna inandığından.
Savunmasız bir yaratığın kesilip doğranıp yenilmesini ilkellik olarak görüyordu. Hayvancığın zaten sütü, yünü ve doğurup yeni yavrular vermesi yetmiyormuş gibi, bir de kesilip yenilmesini, kıyım kıyım kıyma yapılmasını gerilik olarak görüyordu.
Ama asıl itirazı çok daha evrenseldi. “Et yemek ile saldırganlık arasında çok sıkı bir ilişki olduğuna” inanıyordu.
“Tabiata bakın”, diyordu, “saldırgan ve vahşi hayvanların hepsi et yiyor. Et yedikleri için de saldırıyorlar. Ot yiyen bir yaratığın saldırdığı görülmemiştir.”
Ve dert yanar gibi, içini döker gibi anlatmayı sürdürüyordu:
Geyikten tavşana, filden zürafaya bir ot yiyici kendisine saldırılsa bile ancak kaçar. Saldırmaz.
Ama bir aslanı, kaplanı, hatta bir kediyi düşünün, bir parça et için vahşileşir. Daima karnının doyacağından daha fazlasını ister. Dünyadaki tüm kötülüklerin temelinde daha fazla et yeme ihtirası yatar.
***