Evren’in adaleti bile...
“Adalet değil, gaflet yürüşü bu” diye hopladı. Hem de bir Fransız TV kanalına. Başkası yapsa çoktan ülkesini şikâyet eden hain olmuştu. Ardından, Binali Bey, “Kabak...
“Adalet değil, gaflet yürüşü bu” diye hopladı. Hem de bir Fransız TV kanalına. Başkası yapsa çoktan ülkesini şikâyet eden hain olmuştu.
Ardından, Binali Bey,
“Kabak tadı verdi!” diye zıpladı. Günlerdir, gündemin elden kaçtığına mı kızsalar...
Dalga dalga kabaran, adım adım çoğalan kalabalıklara mı öfkelenseler...
Yoksa on binleri arkasına takarak “Seseka Müdürü” diye dalga geçtikleri bir genel başkanın koşar adım liderliğe “evrilmesi”ne mi yansalar.
“Lider” tehlikeli bir sözcük zaten... Ingilizce “lead” eden, öncülük edip peşi sıra sürükleyen demek. Bugüne dek kendisinden başka birisi çıkmadı zaten...
Çıkabilme ihtimali olanları ise daha “beşiğinde” iken ya boğdurdu ya da yemleyip kapısına bağladı.
Ankara-Istanbul yolu yürümekle elbette aşınmadı.
Ama ana muhalefet başkanının attığı her adım iktidarın hatta kuyruklarının bile sinirlerini yıprattı.
Ne yapacaklarını, ne diyeceklerini şaşırdılar.
“Yürüyüş” ile “terör” arasında söylem geliştirmeye bile çabaladılar. Bu tutumun, kendilerine mideden bağlı, bazı karanlık ruhlu ve gözü kara kişileri tahrik edebileceğini bile düşünemediler.
Çok şükür, tüm tahrik ve kışkırtmalar yürünecek yollara hayvan pisliği saçılmasından ibaret kaldı.
Şaşkınlıktan ezberleri yinelemekle yetindiler.
Yürüyüşün tarihsel bir hak arama biçimi ve etkisi kanıtlanmış anayasal ve yasal bir pasif direniş yöntemi olduğunu bile unuttular.
Dillerinden düşmeyen, ama şimdi, savaş açtıkları karanlık cemaatle birlikte besteledikleri şarkıyı bile unuttular: “Beraber yürüdük biz bu yollarda!”
***
Sahi ya... Siz yollarda niye yürüyor ve ne arıyordunuz?
O dönemin haber arşivlerine bakarak bendeniz size söyleyeyim:
Başörtülü hanım kızlar her cuma günü Beyazıt Meydanı’nda toplanır ve haykırırlardı: “Eğitimde adalet...” Aslında demek istedikleri, tek istedikleri “Başörtüsüne adalet!” idi.
O yüzden siz de “Adalet”i partiye isim yaptınız. “Adalet” diye cascavlak bir parti ismi zaten eskide kalmıştı. Yanına serbest bir kafiye olsun diye bir de “Kalkınma” eklediniz. Kurnazlık yapıp bundan bir de “ak”lık çıkardınız.
Yolsuzluk, her türlü siyasi, ticari hile hurda ile tez zamanda bütünleştiğiniz için “Ak Parti” diye ortaya döküldünüz. Kalkınma zaten laf ola idi. Adaleti tümden unuttunuz.
Yürüyerek adalet aranmaz diyorsunuz. Peki, kiminle yürüdüğünüzü hadi unuttunuz... Adalet için yürüdüğünüzü nasıl unutursunuz? Peki, ya “yürümenin” bir siyasal eylem olduğunu?