Cumhuriyet’ten Moskova ağzı
Gazetecinin gazetecilikten dolayı soruşturmaya tabi tutulması, yargılanması, tutuklanması, mahkum edilmesi ayrı konu. Orada bile bir yığın alt başlık sıralanabilir: Yapılan iş gerçekten gazetecilik mi değil mi...
Gazetecinin gazetecilikten dolayı soruşturmaya tabi tutulması, yargılanması, tutuklanması, mahkum edilmesi ayrı konu. Orada bile bir yığın alt başlık sıralanabilir: Yapılan iş gerçekten gazetecilik mi değil mi, yazılan yazı hakarete mi giriyor ağır eleştiriye mi, şu hakimin hakaret dediği şey, bir başkası tarafından ağır eleştiriye sokulabiliyor mu, burada yargıcın tarafsızlığı sorunu etkili oluyor mu vs... Tutuklama yerine tutuksuz yargılama, hapis cezası yerine para cezası tercih mi edilmeli de aynı çerçevede üzerinde durulacak alt başlıklar.
Sanırım tüm bu alt başlıklar söz konusu olduğunda, en özgürlükçü yaklaşanından en katı yaklaşanına kadar herkeste bir çifte standardın devreye girmesi de, hem bizde hem dünyada olağan durumlar içerisinde. Amerika’nın ve Avrupa’nın özgürlükçüleri, eğer sol - liberal bir gazeteci - yazara sahip çıktığı kadar bir Müslümana - İslamcıya sahip çıkmayabiliyorsa, o da o çifte standart geleneğinin yansımasıdır.
Bu girişten sonra yazının başlığına geleceğim.
Yazacağım şey, asla Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmasına gerekçe diye anlaşılmamalı. Her iki gazeteci, dışarıda olsaydı da -ki bu da tercih edilebilir- ben bu yazıyı yazardım, hatta daha rahat yazardım.
Ben, Cumhuriyet’in -ki şu anda Can Dündar içerde ve gazetenin yayın çizgisi kurumsal nitelikte devam ediyor- hem TIR’larla ilgili yayınının hem de son Rusya geriliminde geliştirdiği dilin “Türkiye öncelikli” olmadığından daha öte, “Türkiye karşıtı” bir nitelik arz ettiğini belirtmek istiyorum.