Gitmek ama nasıl gitmek?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 13 Kasım’da Amerika’ya gitmesi sorun olma özelliğini koruyor. İlişiğine malum teröristin mektubu eklenerek gönderilen çok kötü ifadesinin bile yetersiz kaldığı mektuptan sonra…
O mektubun, izzet-i nefsine son derece düşkün olan Erdoğan’ın iç dünyasında fırtınalar estirdiğini tahmin etmek zor değil. Başka türlüsü, eşyanın tabiatına aykırı olurdu.
Belli ki Cumhurbaşkanı o mektuba gerektiği tarzda cevap vermek isterdi. Bana göre “Cevabı Barış Pınarı’nı başlatarak verdik” sözü de öncelikle Cumhurbaşkanı’nı “kesmeyecek” bir cevaptır.
Nitekim mektubu Washington’a götüreceğini ve Trump’a iade edeceğini ifade etme gereği duymuştur. Mektuba eklenen malum teröristin mektubu ile birlikte.
İktidara yakın medyanın “Amerika’ya gidecek olma”yı içeriye kabul ettirme noktasında gösterdiği çaba problemli bir dil üretiyor. “Amerika’da Trump’tan başka iletişim kanalı kalmadı, o yüzden mektubu öne çıkarıp o kanalı da kapatmak diplomatik akılla bağdaşmaz” yaklaşımı, altında ne yazık ki bir “mecburiyet duygusu”nu barındırıyor.