Hasan Karakaya için...
Önce Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. Ailesine, dostlarına sabr-ı cemil niyaz ediyorum. Dün sabah “Medya ve Gündem analizi” programı için Erkam Radyo’ya geldim. Henüz gazeteler gelmemişti, bilgisayarı...
Önce Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. Ailesine, dostlarına sabr-ı cemil niyaz ediyorum.
Dün sabah “Medya ve Gündem analizi” programı için Erkam Radyo’ya geldim. Henüz gazeteler gelmemişti, bilgisayarı açtım, Star’ın sayfasına girdim, ilk gözüme çarpan “Hasan Karakaya vefat etti” haberi oldu. İçim titredi.
Haber Medine’den geliyordu. Cumhurbaşkanı’na refakat halindeydi. Mekke’de Kabe’nin içinde şükür namazı kılma mutluluğu dahil, umre yapılmış, Rasulullah’ın ziyaretine gelinmişti. Ziyaret, selamlama, sonra Ehli Suffe’nin yaşadığı mekanda sohbet ve otel.
Ersoy Dede, Kanal 24’te anlatıyordu olan biteni. Gözyaşları sesine ve mikrofona yansıyordu. Otelde kalp krizi gelmiş ve müdahaleler ecelin önüne geçememişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ne kadar üzüldüğünü tahmin edebiliyorum. Hemen her gezisinde Akit’i temsilen bulunan bir isimdi Hasan Karakaya. O gezilerin olmazsa olmaz ismiydi. Cumhurbaşkanı için gazeteciden çok “Dost” niteliğinde olduğunu düşünüyorum.
Biliyorum, o geziler, Hasan Karakaya’nın yazılarından başka bir yönünü göstermişti refakat eden gazeteci arkadaşlarına.
Yazılar kılıç gibiydi, dizginlenmez bir kalemdi Hasan Karakaya’nınki. Ama deyim yerindeyse sivil ortamda Hasan Karakaya sohbetiune doyum olmaz, gözleri yaşarıveren, yufka yürekli, dost canlısı bir insandı. Fikri planda onunla asla buluşmayacak kişilerin bile “Hasan Abisiz seyahatler çekilmez” dediklerini kulaklarımla duymuşumdur.
Hasan Karakaya’nın, tıpkı yıllardır genel yayın yönetmenliğini yaptığı Akit (Yeni Akit, Vakit gibi) gibi, medya dünyamızda bir “Fenomen” olduğunu, deyim yerindeyse “Nev’i şahsına münhasır bir sima” olduğunu belirtmeye lüzum var mı bilmiyorum.
Star henüz yoktu, Yeni Şafak ve Akit vardı, ben de Yeni Şafak’ta yazıyordum. Yeni Şafak da 28 Şubat’lı günlerin diri seslerinden biriydi. Ama Akit, diliyle fark atıyordu. Eski Devlet Bakanlarımızdan İslam Felsefesi Hocası Prof. Dr. Mehmet Aydın’dan bizzat dinlemiştim. Bir profesör arkadaşı, bir gün oğlunu Akit okurken görmüş. “Ne o, demiş, Akit okuyorsun. Neden?” Gencin cevabı şu olmuş: “Baba, başkaları kesmiyor!” O dönem, Akit ve onun, kalemi kılıçlaştıran yazarı Hasan Karakaya, bazı yürekleri ancak kesen, yüreklerdeki ateşe su serpen bir medya dilinin sahibiydi.
Bir yazımda onun bir konudaki ifadelerini eleştirmiştim. Sert, aşırı bulmuştum. Bazen birlikte olduğumuz ortamlarda bir şeye öfkelendi mi, “Ahmet Abi beni eleştirir ama bunlar da benim yazdıklarımı hak ediyor” diyerek kendi yüreğini konuştururdu.
O yürekte “Dava için öfke” ile, “mazluma şefkat” aynı anda harmanlanıyordu, bunu ikili ilişkilerinizde görebiliyordunuz.
Bir çok insanla, bir çok odakla kavga etmiştir, böyle bir anafor içinde onun bunun kırılması çok mümkündür. En son kavgalarının “Paralel yapı” alanında yaşandığını takip edenler bilir. Orada, “Paralel yapı”nın Erdoğan’ın yolunu kesmek için küresel odaklarla yanyana duruşuna yönelik öfke yanında, bizzat kendi ailesinin, çocuklarının hedef alınmasının da önemli etkisi bulunduğunu biliyorum.
Hasan Karakaya’nın yazılarının tek özelliği “kılıç gibi” olması değildir hiç şüphesiz.