Katili gerçekten arıyor musunuz?
Soruyu HDP cenahına ve onlarla birlikte PKK flaması altında saf tutanlara soruyorum: - Katili gerçekten arıyor musunuz? “Tabii ki arıyoruz, böyle soru mu olur?” gibi bir karşı tavır sergilemeyin. Çünkü...
Soruyu HDP cenahına ve onlarla birlikte PKK flaması altında saf tutanlara soruyorum:
- Katili gerçekten arıyor musunuz?
“Tabii ki arıyoruz, böyle soru mu olur?” gibi bir karşı tavır sergilemeyin.
Çünkü tavrınız daha çok timsah gözyaşı dökmeye benziyor.
Tahir Elçi’nin öldürülmesinden dolayı en büyük huzursuzluğu Başbakan Davutoğlu’nun yaşadığından adım gibi eminim.
Yerleşim yerlerini hendeklerden, barikatlardan, onların arkasına sığınıp halkı esir alan terör gruplarından kurtarmak için mücadele veriyorsunuz ve o arada, sinsi bir kurşun gelip adı “PKK terör örgütüdür - değildir” tartışması ile ünlenen bir Baro Başkanı’nı vuruyor.
Gündem allak bullak oluyor.
Diken üstünde yaşayan bölgede zihinler üzerinden geçen bir sinsi kurşun bu. Herkesin zihnini, kalbini vuran, yeniden “Acaba mı?”lara sürükleyen bir kurşun.
“Diyarbakır’ın Sur ilçesinde bir sinsi kurşun” dediğimizde akla kim gelir?
Bu soruya HDP’liler nasıl cevap verir?
Silvan’da bir sinsi kurşun, Beytüşşebap’ta, Nusaybin’de bir sinsi kurşun kime ait olabilir?
Hendekleri kim kazdı, kim barikatlarla sokakları teslim aldı, kim bu ilçelerde illegal sıkıyönetimler, olağanüstü haller ilan etti, polis-asker gelip sokağa çıkma yasağı ilan etmiş olmasaydı bile orada halkın her hali terör örgütü militanlarının gözaltında değil miydi? “Özyönetim” denen hadise tam da bu değil miydi? Onlar özyönetim ilan ederken tam da “Buraya devlet giremesin diye böyle bir karar alıyoruz” demiyorlar mıydı? Devletin giremediği yere terör örgütünün militanları ağır silahlarla, el yapımı patlayıcılarla el koymamış mıydı?