Satranç
İş söylem gücüyle halledilebiliyor olsa sorun yok, o konuda bir hayli etkileyiciyiz. İş haklı olanın hakkını alabildiği bir dünyada gerçekleşiyor olsa, yine sonunda “Hak yerini bulur” demek mümkün...
Ama ülkeler söz konusu olduğunda “çıkar önceliği” var, “Haklılık” alanını ülke çıkarları belirliyor ve nihayetinde “Gücü gücü yetene” kuralı işliyor.
Güç ise, hem askeri – ekonomik varlığınızdan kaynaklanıyor hem de başkalarıyla ilişkiyi kendi konumunuzu tahkim edebilecek şekilde kurgulayabilmekten. Bunun en bilinen formülü, “Dostları artırmak, düşmanları azaltmak.”
Son zamanlarda “biraz sıkıştık” tespiti, herhalde herkesin ortak kanaati. Bunu, en çok ülkeyi yönetenlerin ruhunda hissettiğini tahmin edebiliriz. Ne de olsa bizler, dışardan bakarak olan biteni okumaya çalışıyoruz.
“Son zamanlarda…” ifadesi, aslında dış politika söz konusu olduğunda “son zamanlar”dan ibaret değildir. Başlığa “Satranç” ifadesini boşuna koymadım. Karşılıklı hamleler örgüsünde bir de bakıyorsunuz “sıkışmışsınız.” Ne oldu? Gelinecek noktayı önceden öngörüp, karşı hamle yapamadınız.
Öyle mi oldu, tabii ki tartışılabilir. Başka türlü olabilir miydi, böyle bir sıkışıklığa mahkum mu idik, bu sıkışıklık içinden çıkmak için imkanlarımız var mı, bunların hepsi konuşulabilir.