Yoksulluk iklimi
Karar Gazetesi Yazarı Ahmet Taşgetiren'in bugünkü (17.01.2022)'' Yoksulluk iklimi'' başlıklı yazısı.
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı insanların yaşadığı yoksulluğu nasıl anlar?
Ya Hazine ve Maliye Bakanı?
Muhalefet liderleri nasıl anlarlar memleketin yaşadığı yoksulluğu?
Diyelim insanların derin yoksulluk teneffüs ettiklerini anladılar, ne hissederler bunun karşılığında?
Derin bir yoksulluk duygusu yaşanıyor şu anda ülkede. Ben, gazetecilik – yazarlık hayatımda böylesine derin yoksulluk duygusu yaşandığına tanık olmadım.
Herkes – herkes demeyeyim, ülke servetinin yüzde 80’ini elinde bulunduran ve mevcut ekonomi- politikalarla servetine servet katan yüzde 10’luk kesim değil tabii ki- attığı her adımda yoksullaşma rüzgarının yüzüne vurduğunu hissediyor.
Dibe vurmuş olanlarımız var. Onlar devletimizin müşfik (!) kanatları altında yaşıyor olmanın doyumu içindeler. Nasıl bir doyumsa o. Hayır, devletin bu ilgisinin üstünü çizmiyorum, çizmem, ama bu ülkede milyonlarca insan o halde yaşıyor olmaya mahkum hale gelmişse, o ülkede yoksulluğun fırtınaya dönüşmüş olmasını yadırgamamak gerekiyor.
O kesim mesela, bir gün içinde bulundukları şartları yırtıp atabileceklerine dair bir umut taşıyor olabilir mi? Devletin öyle bir programı var mı? “Derin yoksulluğu bitirdik” denmişti bir ara. Gidin şimdi bakın yoksulluğun kimi yüreklerde nasıl derinleştiğine.
O kesim değil şimdi yoksulluk rüzgarını yüzlerinde hissedenler…. Onlar zaten yoksulluğu bir hayat tarzı haline getirmiş olanlar. Ben devleti yönetenlerin yerinde olsam, günde demeyeyim haydi, en azından haftada bir kere o ailelerin sofrasına oturup kuru soğanla ekmek nasıl yenir, ya da bir yardım paketinden çıkan makarnaya nasıl kaşık sallanır, üniversite mezunu işsiz genç nasıl kıvranır, onu görüp yaşamak isterim ve nasıl bir ülkeyi yönettiğimi bir kere daha idrak edip ona göre çalışırım, yaşarım.
O kesim değil, dedim, yoksulluk rüzgarını yüzlerinde hissedenler… Orta gelir diye bir “efsane”miz vardı ya… Beyaz yakalı, mavi yakalı dediklerimiz…. Çocuklarını özel okula gönderme lüksü yaşayanlar… İyi bir semtte, site içinde, devlet okulu ise öğretmenleri seçilmiş bir muhitte hayatlarını sürdürenler…. Evlerine iki maaş girenler mesela…. Arabası olanlar, modeli eskidiyse modelini yenilemek isteyenler, ev almayı planlayanlar mesela…
Şimdi onlar, maaşlarının asgari ücrete ne kadar yakınlaştığını düşünmeye başladılar. Araba varsa depoyu doldurmak problem oldu. Arabanın vergileri, muayenesi, hele sigortası, kaskosu…. Nasıl çıkılır bu hesapların içinden alınan maaşla?
Bir ortamda bir akademisyenin “Ayda bir kere bile dışarda yemek yiyemez hale geldik” sözünü naklettim de, sonra, acaba bunu naklettiğim ortamda insanların evin ekonomi çarkını nasıl döndürdüğünü görmezden mi gelmiş oldum diye hayıflandım.