İşgalciyi cesaretlendirenler
Arap Birliği teşkilatının Dışişleri bakanları 17 Mayıs Perşembe günü ABD’nin İsrail büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması ve siyonist işgal rejiminin Gazze’de tamamen sivil...
Arap Birliği teşkilatının Dışişleri bakanları 17 Mayıs Perşembe günü ABD’nin İsrail büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması ve siyonist işgal rejiminin Gazze’de tamamen sivil amaçlı olan bir gösteriye yoğun saldırıda bulunarak gerçekleştirdiği katliamı görüşmek üzere Mısır’ın başkenti Kahire’de olağanüstü toplantı düzenledi. Hatta bu iki konuda Arap dünyasının sergileyeceği tavırla ilgili bir eylem planı da çıkardılar.
Ancak o gün Kahire’de böyle bir toplantıya ev sahipliği yapan Mısır, siyonist işgalcilerin korkunç saldırılarında yaralananlardan ağır olanların Türkiye’ye nakledilmesi için uçak gönderilmesini engellemişti. Bunun da ötesinde Gazze’de tedavi edilmeleri gerekenler için tıbbi malzeme sokulmasını ve acil tıbbi müdahalede bulunacak doktorların, sağlık görevlilerinin girmelerini kolaylaştırmak için söze gelir hiçbir adım atmıyordu. Oysa Kahire’de Arap Birliği üyesi Dışişleri bakanlarının “bakın olaylara ilgisiz kalmıyoruz” demek için toplandıkları sırada İşgalin Cinayetlerini Sorgulamak İçin Filistin Bağımsız Komisyonu’nun yaptığı açıklamaya göre işgalcilerin 14 Mayıs Pazartesi günü gerçekleştirdikleri saldırılarda yaralananların sayısı 3188’i bulmuştu ve bunlardan 54’ü koma halindeydi. Bunların hayatlarının kurtarılması için Gazze hastanelerinin ve doktorlarının imkânları yeterli değildi. Bunların ya hızlı bir şekilde modern birtakım hastanelere nakledilmeleri veya dışarıdan doktor, ilaç ve tıbbi malzeme gönderilmesi gerekiyordu.
O yüzdendir ki Arap Birliği teşkilatı üyelerinin göstermelik toplantılarını yaptıkları sırada Filistin’in 1948’de işgal edilmiş bölgesindeki İslâmî Hareket’in eski genel başkan yardımcısı ve bu hareketin önemli dava liderlerinden Kemal El-Hatib, ABD’nin ve siyonist işgal rejiminin bu derece cüretkâr olabilmesinde Arap dünyasının yani Arap ülkelerindeki dikta rejimlerinin içinde bulunduğu aşağılayıcı ve utanç verici durumun birinci derecede rolü olduğunu söyleme ihtiyacı duymuştu.
ABD Başkanı Trump 6 Aralık 2017 tarihinde Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararı aldıktan sonra gelecek tepkileri ölçmek ve ona göre strateji belirlemek için büyükelçiliğin taşınmasını altı ay süreyle ertelemişti. Ancak başta Suudi Arabistan ve Mısır olmak üzere Arap dünyasındaki dikta rejimlerinin siyonist rejime daha çok yanaştıklarını, buna karşılık Filistin direnişinin üstüne daha fazla çöreklenmeye ve bu direnişi iyice yıpratmaya çalıştıklarını görünce cesareti arttı ve nakil işlemini öne alarak işgal rejiminin kuruluşunu ilan etmesinin yıldönümüne tekabül eden 14 Mayıs tarihine denk getirdi.
Zaten Trump’ın 6 Aralık’ta Kudüs’ü işgal rejiminin başkenti olarak ilan etme cesareti göstermesinde de Suudi Arabistan müftüsü Abdülaziz bin Abdullah Âl-i Şeyh Et-Temimi’nin verdiği ve Filistin direnişini hedefe yerleştiren siyasi fetvasının önemli rolü olmuştu. Suud müftüsü, Trump’ın kararını açıklamasından yaklaşık yirmi gün önce verdiği söz konusu fetvasında Filistin İslâmî Direniş Hareketi’ni yani Hamas’ı terör örgütü olarak nitelendirirken siyonist işgal rejimiyle savaşmanın da caiz olmadığını iddia etmişti. Veliaht prens Muhammed bin Selman da işgal rejimiyle ilişkileri normalleştirme konusunda artık yeni bir sürece gireceklerini değişik vesilelerle dile getirdi.