Muhammed Mursi
Muhammed Mursi, makam ve mevki elde etmek amacıyla değil kendisinden gerçekten çok zor bir dönemde zor bir görevi ve sorumluluğu yerine getirmesi istendiği için cumhurbaşkanlığına aday...
Muhammed Mursi, makam ve mevki elde etmek amacıyla değil kendisinden gerçekten çok zor bir dönemde zor bir görevi ve sorumluluğu yerine getirmesi istendiği için cumhurbaşkanlığına aday olmuştu.
Mısır’da dikta rejimine karşı gerçekleştirilen halk ayaklanması zafer kazanmış ama başta ordu, polis teşkilatı ve yargı mekanizması olmak üzere devletin önemli kurumlarında yine dikta rejiminin kalıntıları kontrolü ellerinde tutuyorlardı. Bunlara Mısır halkı ‘fulul’ yani ‘eski rejim kalıntıları’ adını veriyordu. Mursi’den işte bu ‘fulul’ olarak nitelendirilenlerin hâlâ devletin en önemli kurumlarında kontrolü elde tutmaya devam ettikleri bir süreçte köklü bir değişiklik gerçekleştirmek amacıyla zor bir sorumluluğu yüklenmesi istendiği için cumhurbaşkanlığına aday oldu. Birçokları buna cesaret edememişti. Onun azmi, kararlılığı ve gayretliliği bilindiği için böyle ağır bir sorumluluğa en uygun adayın o olabileceği düşünüldü ve kendisinden geçiş sürecinde cumhurbaşkanlığı görevine aday olması istendi. O da gerçekte makam, mevki, şöhret hırsıyla değil zor bir sorumluluğun yerine getirilmesi için birinin elini taşın altına koyması gerektiğini düşündüğü ve buna kendisinin uygun görüldüğünü gördüğü için aday oldu.
Mursi’nin aday olduğu seçimlerin Mısır tarihinin ilk özgür seçimi olduğunu sürekli vurguluyoruz. Bu nispeten doğrudur. Ancak şunu da belirtelim ki seçimin yine de yüzde yüz oranında dürüst olduğu söylenemez. Çünkü seçimin gözetleyicilerinin ve organizatörlerinin önemli bir kısmını yine eski rejimin kalıntısı yani ‘fulul’ adı verilen kadroların mensuplarından olanlar oluşturuyordu. Eğer ki gerçekten dürüst bir seçim yapılmış olsaydı Mursi’nin birinci turda ve açık farkla kazanacağı kesindi. Seçimlerin ikinci tura kalması söz konusu olmazdı ve Hüsni Mübarek’in koltuğunu terk ederken yerine vekil tayin ettiği Ahmed Şefik’in az bir farkla değil çok açık bir farkla seçimi kaybedeceği kesindi. Bununla birlikte karşısındaki büyük halk tepkisine ve direnişine karşı durmasının zor olacağını gören eski rejim kalıntıları Mursi’nin zaferini bir şekilde kabul etmek zorunda kaldılar.
Ama bunu içlerine sindiremediler ve Arap dünyasında saltanatlarını sürdürmeye çalışan dikta rejimleriyle işbirliği yaparak bir karşı devrim hareketi yani Baltacı fitnesi adı verilen fitne hareketini başlattılar. Bu fitne hareketi Mursi’nin yeni sistemi oturtmasını ve köklü değişimleri başlatmasını zorlaştırdı. Çünkü önce bu fitneden kurtulması, ülkede bir düzen ve istikrar sağlaması gerekiyordu. Başta Suudi Arabistan olmak üzere Arap dünyasındaki muhtelif ihanet yönetimleri ise Mursi’nin Baltacı fitnesi karşısında pes etmesi ve bu meseleyle uğraşamayacağını açıklayarak sahayı terk etmesi için uzun süre bu fitneyi sürdüren kesimi finanse etti. Ama Mursi her şeye rağmen direndi ve teslim olmadı. Bunun üzerine Sisi’yi devreye sokarak askeri darbe gerçekleştirdi, böylece eski dikta rejiminin geri dönmesini sağladılar.
Mursi, darbeciler karşısında da eğilmedi ve çok çirkin muamelelere maruz kalmasına rağmen kararlı duruşunu sürdürdü. Altı yıldan fazla bir süre devam eden insanlık dışı muameleler, işkenceler sonunda hayatını kaybetti. Onun vefatı elbette alelade bir ölüm değildir. Planlı bir suikast de olabilir, sürekli kötü muameleye maruz kalmasından ve tedavisinin engellenmesinden dolayı sağlığının kötüleşmesi sonucu hayatını kaybetmiş de olabilir. Her ikisi de bir tür cinayet ve idamdır. O yüzden biz onun ölümünü bir şehadet telakki ediyor ve Yüce Allah’tan da şehadetini kabul etmesini diliyoruz. Zalimler onu öldürmüş olabilirler. Ama o örnek mücadelesiyle gönüllere taht kurmuştur ve tüm İslâm alemine, insanlığa verdiği mesajlarıyla yaşayacaktır.