Attığım kahkahanın arkasındayım
CUMARTESİ sabahı Urfa'dan İstanbul'a dönüyorum, saat 7 suları. Havaalanı yolunda telefonuma davrandım, bir de ne göreyim, Twitter adresim magma gibi küfür kaynıyor. Sanki ‘küfürlerinizi ikiye katlayın’ emri...
CUMARTESİ sabahı Urfa'dan İstanbul'a dönüyorum, saat 7 suları.
Havaalanı yolunda telefonuma davrandım, bir de ne göreyim, Twitter adresim magma gibi küfür kaynıyor. Sanki ‘küfürlerinizi ikiye katlayın’ emri aldıkları bir rüyayı kazibeden, bir yalancı rüyadan kalkmış mübarekler. Volkan çukurundan beter paralel ağızlar, kızgın çamurlar püskürüyor üzerime. Uyanır uyanmaz bu kadar formda sövebilmek için hem sağlam bir sinkaf edebiyatı dağarcığı hem de çok iyi bir ‘muhabbet fedailiği’ terbiyesi lazımmış.
Ben böyle idmanlı, böyle jilet gibi küfürbaz trolkanlılarla karşılaşmamıştım evvelce. ‘Benim’ diyen trol halt etmiş yanlarında.
‘Yargılanacaksın’ naralarına ‘Bu kahkahanın hesabını vereceksin’ diye başlayan küfürnameler eşlik ediyor.
Seçkin birer ‘muhabbet fedaisi olmak üzere’, güya ‘vurana elsiz, sövene dilsiz’ şiarıyla yetiştirilmiş ‘altın nesil’ mensupları bunlar. Bayramlık ağızlarını açmış, en sunturlusundan küfür, hakaret, tehdit yağdırıyorlar.
İçlerinden birine bir fiske mi vurmuşum? Hayır...
Ya birine sövmüş olabilir miyim? O da hayır...
Bu ipinden kurtulmuş trol çetesi niye hırlıyor öyleyse sabah sabah? Bismillah daha kahvaltı sofrasına oturmadan, yemeden-içmeden ne diye köpükler saçarak saldırıyor bu ağzı bozuklar peki?
El cevap: Kahkaha atmışım...