Bir seçimlik daha nefret
Karar Gazetesi Yazarı Akif Beki'nin bugünkü (30.07.2022)''Bir seçimlik daha nefret'' başlıklı yazısı.
Meşhur zampara Don Juan, ayarttığı kızlardan birinin kızgın babasını öldürür.
Fakat duyduğu öfke ve nefret, babanın taştan heykelini diriltir ve uslanmaz çapkından intikamını alır.
Bu İspanyol efsanesi, nefretin taşı bile canlandıran gücünü anlatır hep bana.
Sevginin canlandırdığı taş veya tahtadan heykeller de hikaye edilir. Pinokyo masalı ile Pygmalion efsanesindeki gibi.
İkisinde de çok kalpten dilenen şey, gerçekleşir. Ama dileyen, heykellerin ustalarıdır.
Oysa İspanyol efsanesinde ölüyü dirilten, kendi bilenmişliğidir. Duyduğu öfke ve nefret, öldükten sonra da dinmemiştir.
Orwell’in distopik romanı 1984’te, Sevgi Bakanlığının görevidir nefret ettirmek.
Günlük iki dakika nefret seanslarına, nefret haftası etkinliklerine içten katılmak mecburidir.
Günün, haftanın düşmanına talimatla kin kusanlar, tadını aldıkça zevkten mest olmaya, transa geçmeye başlar. Histerik bir öfke nöbetine, bir toplu cinnet haline dönüşür.
Bunun yalnızca hayali kötü dünyalarda yaşanmadığını ise az çok gün görmüş, deneyimli herkes bilir.
Çünkü nefret, gerçek dünyada da sevgiden daha güçlü bir güdüleme ve yönetme aracı.
Çünkü öfke, baldan tatlıdır. Hazzını tadanı kendinden geçirir, gözünü döndürür.
Ütopya kelimesi, hümanist İngiliz devlet adamı Thomas More’un icadı.
More, gerçek olamayacak kadar ütopik bir ada ülkesi hayal etti, kitabını yazdı, adını da “olmayan güzel yer” manasına “Ütopya” koydu.
Fakat kralla din işlerinde ters düşünce hayatı, cehennemi bir distopyaya döndü ve idamla sonlandı.
Necip Fazıl da distopyanın ütopyadan baskın, nefretin sevgiden güçlü bir duygu olduğunu görüyordu.